31 Ekim 2023 Salı

"GÖĞÜS CERRAHİSİ'NE GİRİŞ 2023" STAJ DERSİM YOUTUBE'DA

"GÖĞÜS CERRAHİSİ'NE GİRİŞ 2023" STAJ DERSİM YOUTUBE'DA

Merhaba, Yıllardır Göğüs Cerrahisi Stajlarında ilk ders olarak anlattığım "Göğüs Cerrahisi’ne Giriş 2023" videosunu YouTube'a yükledim. Bu dersi hazırlamamdaki amacım; Göğüs Cerrahisi Stajı’na yeni başlayan stajyerlere ve Göğüs Cerrahisi Branşı “nedir, ne değildir” diye merak eden herkese Göğüs Cerrahisi’nin kısa tarihçesi, kapsamı, özellikleri konusunda bilgiler vermek ve başta sigara ve tıp eğitimi olmak üzere bazı konularda düşüncelerimi ve tecrübemi kısaca aktarmaktır. İlginç fotoğraf ve videokliplere de yer verdiğim video 40 dk’dır. Dersin ilginizi çekeceğini, seyredeceğinizi ve özellikle Göğüs Cerrahisi Staj Eğitimi yapan meslektaşlarımın stajyerlerine tavsiye edeceğini umuyorum. Selamlar, saygılar. 

Prof. Dr. İrfan Yalçınkaya






19 Ekim 2023 Perşembe

TÜRK GÖĞÜS CERRAHİSİ DERNEĞİ ÜYELİĞİMİN ÇEYREK YÜZYILININ DEĞERLENDİRİLMESİ VE İSTİFA KARARI SÜRECİMİN ÖYKÜSÜ

TÜRK GÖĞÜS CERRAHİSİ DERNEĞİ ÜYELİĞİMİN ÇEYREK YÜZYILININ DEĞERLENDİRİLMESİ VE İSTİFA KARARI SÜRECİMİN ÖYKÜSÜ

İzninizle bir fıkrayla başlayalım, gülümseyelim.

Karacıların komutanı tatbikat sırasında bir asker çağırmış. Asker: "Emret komutanım" diyerek yanına gitmiş. Komutanı yere yatmasını istemiş. Daha sonra da bir tanka askerin üzerinden geçmesi için emir vermiş. Asker kılını bile kıpırdatmadan yattığı yerde beklemiş ve malumunuz ezilmiş. Komutan diğerlerine dönerek: "İşte cesaret" demiş. Havacıların komutanı bir asker çağırmış. Asker: "Emret komutanım" diyerek komutanının yanına gitmiş.

Komutanı helikoptere binmesini emretmiş. Asker helikoptere binmiş ve havalanmış. Daha sonra komutanı askere aşağıya paraşütsüz atlamasını emretmiş, asker de emre itaat etmiş ve atlamış. Yere çakılmış ve can vermiş. Komutan da diğerlerine dönerek: "İşte cesaret" demiş. Sıra gelmiş denizci komutana. Denizci komutan askerini çağırmış. Asker çakı gibi hazır ola geçmiş ve "Emret komutanım" demiş. Komutan; "Derhal denize atla ve 10 dakika yüzeye çıkma" demiş. Asker; "Hadi lan" demiş. Komutan diğer komutanlara dönerek: "İşte asıl cesaret bu" demiş.

Türk Göğüs Cerrahisi Derneği (TGCD) ile bir çeyrek asır geçmiş; dile kolay, gönle zor. 

Hani derler ya, “biz kırk kişiyiz, birbirimizi biliriz”. Göğüs Cerrahisi Camiası’nda uzman sayısı diğer branşlara göre nispeten daha az olduğundan özellikle de eskiler, kıdemli olanlar birbirlerini iyi kötü tanırlar, bilirler. Fakat yine de yazımın başında bilmeyenler özellikle de yeni nesil göğüs cerrahisi asistan ve uzmanları için izninizle kendimi kısaca tanıtmak isterim.

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi (ÜTF)’ndeki 6 yıllık öğrencilik & stajyerlik dönemimi ve meslekteki 35 yılımı toplarsanız bir Tıbbiyeli olarak 41 yılı devirdim sayılır. “41 kere maşallah” diyelim geçelim. Ağrı’da bir yıl süren zorunlu hizmeti ve Ankara Atatürk Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Merkezi (Sanatoryum)’ndeki dört buçuk yıllık ihtisas eğitimini bir kenara koyarsak Göğüs Cerrahisi Uzmanı olarak 30. Yılımın içindeyim.

Van Yüzüncü Yıl ÜTF’nde Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı (AD)’nın ilk öğretim üyesi olarak başladım ve 11 yıl kaldım. Doçentlik, uzmanlıktan 9 yıl sonra ve 3. başvuruda nasip oldu.

Sanatoryum, Üniversite derken bilahare bir başka Sanatoryum olan İstanbul İstanbul Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi (EAH)’ne Klinik Şefi olarak atandım. ‘Kıdemli doçent’likte 14. yıl bitiminde 2017’de yeni kurulan Sağlık Bilimleri ÜTF’sinde profesörlük kadrosuna geçtim. Süreyyapaşa’da 18 yılım, profesörlükte de 6 yılım geride kaldı. Süreyyapaşa’da ikişer yıl başhekim yardımcılığı ve başhekimlik olmak üzere 4 yıl, klinik şefliğine ilaveten idari görev de yaptım.

Hülasa bir hekim olarak, 1982’de tıp fakültesine öğrenci olarak adım attığım günden bugüne kadar bu mesleğin akademik ve idari bütün aşamalarında bulundum. Meslekte ulaşmam gereken, ulaşabileceğim başka bir unvan/makam kalmadı.

Gelelim TGCD’ye. Kurulduğu günden beri derneğin (40.) üyesiyim, daha doğrusu üyesi idim, 30 Eylül itibari ile üyelikten istifaen ayrıldım. Ve 25 yıldır üyesi olduğum bu dernekte bir(er) dönem Yönetim Kuruluğu Üyeliği ve İstanbul Şubesi Başkanlığı da yapmıştım.

Ve bütün bunlara rağmen halihazırda derneğin yönetim kurulu başkanlığını yürüten zat, bu yılki kongre programında 13 yıldır ilgilendiğim bir konudaki oturumda neden yer al-a-madığımı sorduğumda önce kongre programı ile ilgilenmediğini, bilmediğini, kongre düzenleme kurulunun sorumluluğunda olduğunu söyledi. Halbuki önce kongre başkanı ve sekreterini aramıştım ama ulaşamamıştım. Devamla, “Dernek başkanı olarak nasıl kongre programından haberin olmaz?” deyince de “Evet, her şeyden haberim var; sen bu derneğin kaç üyesi var biliyor musun?” dedi. Ben de “Dernek sitesinde kayıtlı 969 üye gözüküyor” deyince de şaşırıp afallıyor (nicedir güncellenmemiş üye listesi istifamla anında 968’e düştü) ve hiç bozuntuya vermeden “Kongreye herkesi çağıramayız, çağırmak zorunda değiliz” diye ekliyor. (1) Güya kendince bana ‘binin biri’ olduğumu hatırlatıyor. Beni başkaları ile karıştırıp başından savabileceğini ve benim de bu mukabeleyi sineye çekip susacağımı zannediyor. Teşbihte hata olmazmış, “çingeneye beylik vermişler, önce babasını asmış” derler. Öyle anlaşılıyor ki, diğer birçok dernekte olduğu gibi bu dernekte de gücü bir şekilde eline geçiren kişi/kişiler keyiflerince, gönüllerince hareket edebileceklerini sanıyorlar ve kimsenin kendilerine itiraz edemeyeceği, hesap soramayacağı zehabına kapılıyorlar. İşin daha da üzücü ve vahim olan yönü de diğer yönetim kurulu üyelerinin (ki sağ olsun ikisinden biri dinledi, diğeri de sordu) ve de bu konudan haberdar olan dernek üyelerinin düşün-dürtücü ve manidar tepkisizliği, sessizliğidir. Evet, dernek başkanı olan beyefendinin de buyurduğu gibi ben de derneğin bine yakın üyesinden biriyim ama yazımın başında bahsettiğim gibi (şimdi anladınız mı neden yazıya kısa mesleki özgeçmişimi anlatarak başladığımı, amacım övünmek değil buraya varmaktı) herhangi bir üye değilim. O zatın fikriyatı eşitlik ilkesine uygundur ama adalet ilkesine asla uygun değildir. Bu uzmanlık eğitimine başlayan bir asistanla, 26 yıldır asistan yetiştiren kıdemli bir hocayı aynı kefeye koymaktır ki, tek kelimeyle zulümdür.

Yeri gelmişken isteyen ve dileyen kimse hisse alabilsin diye bir kıssa anlatayım. Süreyyapaşa Göğüs Cerrahisi Kliniği (SGCK) Klinik Sorumlusu iken İstanbul Yeditepe ÜTF Dekanı ve Göğüs Cerrahisi AD Başkanı olan meslektaşımızın teklifi ile 4. Sınıfların Göğüs Cerrahisi Stajının Sorumluluğunu üstlenmiş ve 9 yıl kadar devam edip bırakmıştım. İşte böyle bir stajda ilk ders olan “Göğüs Cerrahisi’ne Giriş” dersimi anlatmak üzere şimdilerde yıkılmış, yerini otlar bürümüş Cerrahi Bloğun toplantı salonuna girdim. Stajyerlerden biri dersimi kürsüde anlatacağımı düşünerek salonda stajyerlerin oturduğu koltuklardan biri yerine benim ayakta değil de oturarak ders anlatmak için kullandığım yan taraftaki koltuğa oturmuştu. Şaka ile karışık stajyere dönüp dedim ki; “Size ait olan yere değil, hocanın koltuğuna oturmuşsun. Ziyanı yok, otur, fakat şunu bil ki hocanın oraya oturabilmesi için ömrünün 30 yılı geçti. İnşallah uzun yıllar sonra belki bir gün o koltuğa oturmak sana da kısmet olur”.

Demem o ki, emeğe, tecrübeye, titre, kıdeme, hiyerarşiye değer vermeyen ve göğüs cerrahisinin önde gelen hocalarından biri olan şahsıma saygı göstermeyen birinin yönetim kurulu başkanı olduğu, temsil makamında oturduğu bir dernekte bir dakika bile durmam benim için artık boş, anlamsız ve saçmalıktan başka bir şey olmazdı. Derhal istifamı verdim. Başkalarını bilmem ama meslekte onurlu 35 yılını doldurmuş, TGCD’ne 25 yıl elinden gelen bilimsel, akademik ve idari desteği vermiş biri olarak şahsıma karşı sergilenen bu tür bir muameleye asla göz yumamazdım, yummadım da. Zira uzun zamandır sabır bardağım dolmuştu ve bu son damla ile artık taşmış oldu.

Doğrusunu söylemek gerekirse, bu ve benzeri konularda TGCD ve onun başkanına çok da haksızlık etmemek lazım diye düşünüyorum. Zira yalnız TGCD değil diğer derneklerde de mevcut yapı ve zihniyet çok da farklı değildir. Yıllarca üyesi olup da sonradan çeşitli nedenlerle yolumu ayırdığım üç göğüs hastalıkları derneğinden iki tanesinin hikayesini daha önce kaleme almıştım. (2,3) “Göğüs Hastalıkları ve Cerrahisi Uzmanlık Dalında Dernekler, Kongreler & Anılar, Görüşler” adlı yazımın bir yerinde demiştim ki; “…derneklerin halihazırda birincil faaliyeti kongre ve toplantılardır. Bu yolla akademik yönden güçlü olanlar belirli pozisyonları deruhte edip aynı zamanda birilerine, kliniğine, çevresine, arkadaşlarına kongre ve toplantılara katılım imkânı sağlamaktadırlar (bir çeşit kıyak çekme). Göğüs cerrahisi uzmanı olarak göğüs hastalıkları dernekleri kongreleri ve toplantılarında birçok defa bizlere de lütuf ve inayet bahşettiklerine dair sözlere kulaklarım bizzat şahit olmuştur. Dernek ve faaliyetleri bir makam mevki elde etme, güç devşirme ve camiada söz sahibi olma imkânı sağlamaktadır. Her kongre ve toplantı, o derneğin başta önde gelenleri olmak üzere üyelerinin bir araya gelip sosyalleşmesi, tatil yapması ve bu arada bilimsel ve eğitimsel etkinliklerin de icra edildiği bir mecradır. Tabir-i caizse Antalya başta olmak üzere tatil yörelerindeki beş yıldızlı otellerde ‘her şey dahil’ konseptinde “bedava konaklıyoz yiyoz içiyoz para vermiyoz” formatında gerçekleşmektedir…” (4) Bir kişinin, bir grubun ve göğüs cerrahisinde de bir merkezin kontrolüne girdiği ve yanlış bulduğum başka hususları da çekinmeden korkmadan dile getirip tavır koyduğum için geçen yıl ASYOD üyeliğinden ayrılmıştım. İlk defa bu yılki kongreye davet edilmedim. Tahmin ediyordum, bekliyordum, şaşırmadım. Bunu anlarım da fakat “tek göğüs cerrahisi uzmanlık derneği” olan TGCD’nin 2023 kongresine emekli hocaların bir kısmını, bazı merkezlerin nerdeyse tüm elemanlarını, aktif cerrahi yapmayan ya da neredeyse ‘kadrolu yönetici’ olup cerrahiyle pek de ilgilen-e-meyen birçok ismi bile davet ederken, beni görmemezlikten gelmesini doğrusu yadırgadım.

Aslında diyafragma oturumu olmasa idi, TGCD başkanı olan beyefendinin “biz kongreye herkesi çağırmak zorunda mıyız?” sözüne hak verecektim, hatta hiçbir itiraz ve sitemim dahi olmayacaktı. Zira gerçekten her kongreye çağrılmak zorunda değildim, kaç kongredir davet edilmediği için katıl-a-mayanlara ve özellikle gelecek vaat eden gençlere öncelik ve fırsat vermek daha isabetli olurdu, üstelik kongreye çağrılmayan bir ben de değildim. İlaveten son yıllarda bende kongre ve toplantılara katılım noktasında bir doymuşluk, isteksizlik ve bıkkınlık bile baş göstermişti.

On sekiz yıl önce göğüs cerrahlarının diyafram konusuna ilgi göstermediklerini, genel cerrahinin bu konuda daha baskın olduğunu bir kongredeki diyafram konulu bir sunumumu hazırlarken fark etmiştim. Özellikle son on üç yılda diyafram evantrasyonunda minimal invaziv yöntemi uygulamaya başladıktan sonra geçen zaman zarfında birçok makale, özel sayı ve kongre sunumlarıyla elimden geleni yaptım, farkındalık oluşturmaya çalıştım. Meğer yanılıyormuşum, dernek başkanı olan zat bile diyafram konusuyla uğraştığımı bilmiyormuş, bilmek zorunda da değilmiş. “Hem dersini bilmiyor hem de şişman herkesten” derler ya, bir göğüs cerrahisi derneği başkanı düşünün ki, ülkede göğüs cerrahisi konularında kişi ve kurumların nelerle uğraştığını bilmiyor ya da bilmezlikten geliyor. Bu konuya yıllarca emek verdiğimi, diyafram deyince akla gelen ilk isimlerden olduğumu ve kongrede bu konu ile ilgili oturum başkanı olan meslektaşlarımın (ki kendileriyle bir alıp veremediğim de yoktur) konuyla ilgili çalışmaları olmadığını belirtince de özür dileyip durumu düzelteceği yerde pişkin bir şekilde “diyafram senin tekelinde mi?” cevabını veriyor. Aslında konuştukça batıyor, diyafram oturumu başkanları belirlenirken sehven (yanlışlıkla, unutkanlıkla) değil aksine bilerek ve tasarlayarak karar verildiğini aşikâr ediyor. Onca yıl emek vermişim, elbette itiraz edeceğim, hesap soracağım, hakkımı arayacağım. Eğer bu başkan beyefendi istese idi, bilmese bile etrafına sorar danışır ve hatta biraz Google amcadan araştırsa idi, “bilimsel yayın ve çalışma listesi”ni mesleki bloğunda yayınlayan, erişim imkânı sağlayan, her yıl güncelleyen ender akademisyenlerden biri olduğumu öğrenirdi. (5) Bu listede diyafram ile ilgili bütün yayın ve çalışmalarımı görür hatta YouTube’da diyafram evantrasyonunda yüze yakın vakada uyguladığım minimal invaziv yöntemimin videosunu seyreder, diyafram evantrasyonu vakası olduğunda da uygulardı. (6)

TGCD Başkanı olan kişi diyafram ile ilgilendiğimi bilmiyormuşmuş, sadece geçmiş üç TGCD kongresini hatırlatıvereyim. Geçen kongrede Kongre Başkanı’nın önerisi üzerine “Diyafram cerrahisinde temel prensipler” konusunu anlatmıştım. Ondan önceki TGCD kongresinde de “Diyafram hastalıkları oturumu” vardı ve o oturumda da “Minimal invaziv diyafram cerrahisi”ni sunmuştum. Ondan da önceki kongrede de “Diyafragma Cerrahisi” oturumunda oturum başkanı idim.

TGCD sadece diyafram konusunda ilgisiz değil, özofagus ve diğer konularda da gereken çaba ve hassasiyeti bugüne kadar göstermedi. Özofagus öteden beri birkaç merkez ve birkaç kişiyle temsil ediliyor göğüs cerrahisinde, genel cerrahi hala bu alanı büyük ölçüde domine ediyor. Bir ara vaka portföyünü genişletmek için sırf göğüs duvarında diye meme hastalıkları konusu bile tartışıldı, Allah’tan hemen kapandı. Arasıra pediyatrik göğüs cerrahisi gündeme geliyor ama o alanda da tam bir belirsizlik hâkim durumda. Bu iş biraz da “ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz” ya da “tabiat, boşluğu affetmez” düsturlarından hareketle bu alanda gösterilecek gayretle alakalıdır. Bir çocuk cerrahının geliştirdiği göğüs deformitelerinde minimal invaziv yöntemini ülkemizde birkaç isim tanınmasını, sahiplenilmesini ve yaygınlaşmasını sağladı, işte bu nedenle pediyatrik cerrahi değil göğüs cerrahisi bu konuda söz sahibi oldu. Hele bir de on yıl kadar önce göğüs hastalıkları dernekleri ile karşı karşıya gelinmesine yol açan, birkaç meslektaşımızın incitilmesi ve hedef tahtası olmasına yol açan ve de pratikte sadece bir hocamızın ilgilendiği plevral hastalıkların tanısında klasik torakoskopi uygulaması var ki, gündemi uzun bir süre meşgul etmişti. Zamanın TGCD başkanının ve bir diğer meslektaşımızın başı çektiği bu yapay sorun, neyse ki sonradan uyarılar sonucu sessiz sedasız bitti, başa dönüldü, eski tas eski hamam uygulama aynen devam etti. Göğüs cerrahisi kendi uğraş alanlarına gereği gibi sahip çıksa, çıkabilse, zaten bu tür sorunlar olmaz. Genel cerrahi (özofagus, diyafram) ve pediyatrik cerrahi ile olan sınır ihtilafları her zaman olabilir, kim daha aktif ve performans sahibi ise o zaten boşluğu doldurur, o alanı kuşatır, kendini kabul ettirir. Ortalığı velveleye vererek, kendi kendine gelin güvey olarak zorla güzellik olmaz, meseleler çözül-e-mez.

Bundan yirmi üç ay kadar önce Göğüs Cerrahisi Uzmanı olarak anılarını ve düşüncelerini kaleme alıp yayınlayan iki kişiden biri olarak kitabım çıkmıştı. (7-10) Kitabın tanıtımını ve duyurusunu yapmak için hazırladığım metni, iki derneğin Google Haberleşme Grubu’na göndermiştim. Ne garip ve hazindir ki, göğüs hastalıkları derneklerinden biri olan ASYOD yayınlamış fakat tek göğüs cerrahisi derneği olan TGCD yani derneğimiz, derneğin internet sayfasında üyelerine duyurmak şöyle dursun, üye haberleşme grubunda bile yayınlamaya tenezzül etmemiş, kulağının üzerine yan yatmayı tercih etmişti. Ben de bunun üzerine protesto için haberleşme grubundan ayrılmıştım. Bir kıdemli üyesinin yazdığı bir kitaba ilgi göstermeyen bir derneğin bu tavır ve tutumunun izahını ben yapamıyorum, aklım havsalam almıyor.

Eğer o tarihlerde yeni göreve başlamış TGCD Yönetim Kurulu ve Başkanı kitabımın çıkış haberini yayınlasalar ve dernek sitesinde yer verselerdi onlarca kişiye kendi olanaklarımla hediye ettiğim gibi onlara da imzalı birer kitabımı takdim ederdim. Ama hiçbir şey yapmadılar, yok saydılar, görmezlikten duymazlıktan gelmeyi tercih ettiler. Eğer dernek başkanı olan zat, kitabımı alıp okusa idi, “Ballar balını buldum, kovanım yağma olsun” bölümünde diyaframla ilgili çalışmalarımın serüvenini okuyabilecek ve mesleki bloğumdaki kitabın görselleri kısmında “Bir Çalışmanın Hikayesi” videosunu izleyebilecekti. Böylece “Ne bileyim ben senin diyaframla ilgilendiğini?” demeyecek ve de “Diyafram senin tekelinde mi?” diye “özrü kabahatinden büyük” laf etmeyecekti. (11)

Yıllarca birçok bilimsel çalışmamızın yayınlandığı ve makale danışmanlığı da yaptığım derneğin Kalp Damar Cerrahisi ile ortak çıkardığı süreli yayını olan Türk Göğüs Kalp Damar Cerrahisi Dergisi (TGKDCD) ile yayına kabul edilmiş bir makalemin basılım süreci var ki evlere şenlik ve saç baş yoldurtacak cinstendi. (12) Bu süreci "Benim Yolum” adlı kitabımdan aynen alıntılıyorum. “Makaleyi yazdım ve elimdeki bütün materyali kullanıp ne kadar bilgi ve birikimim varsa yazıya döktüm. Vaka sayısı itibariyle Türkiye’de göğüs cerrahisi alanında en büyük vaka sayısına sahipti. TGKDCDnde kabul edildi. Yayınlanmasını beklerken dergi geriye dönük olarak kural değiştirdi ve bu da burada bahsetmeye gerek görmediğim sıkıntılar oluşturdu. Doğrusunu söylemek gerekirse, yayını hazırlarken çektiğim sıkıntı, yayının kabulünden yayınlanmasına kadar olup bitenlerden daha azdı diyebilirim. O ana değin göğüs cerrahisi camiasının ülkedeki en önemli bu dergisi için 50’ye yakın yayına hakemlik yapmış̧ ve hakemlik için gönderilen hemen her makaleyi kabul edip fazla vakit geçirmeden halledip yollamıştım. Ama bu makalemin dergide basımı öncesi yaşadıklarım beni yayın yapmaktan, hakemlikten, dergiden soğuttu. Hâlbuki benim bu yayına ihtiyacım bile yoktu, sadece bütün bilgi ve tecrübemi, konuya ilgi duyanlara aktarmak amacındaydım. Hastane ve klinik içi sorunları çözemedim ama zar zor editörlükle ilgili sorun aşıldıktan sonra makale yayınlandı ama geriye bende büyük bir kırgınlık ve küskünlük kaldı.” (9) 

Bundan dört yıl önce TGCD’nin “Göğüs Cerrahisi Okulu” için bana bir teklif gelmemesine rağmen, programı incelediğimde diyafram konusuna yer verilmediğini, eksik olduğunu fark etmiştim. Okul Düzenleme Kurul’undaki üç kişiden birini arayıp bu durumu anlatıp diyafram hastalıkları dersini anlatmaya talip olduğumu söyledim. Ayrıca yol ve konaklama masraflarının karşılanmasını talep etmediğimi, bizzat kendimin karşılayacağını da belirttim. Antrparantez, şu an aklıma bir soru takıldı kaldı nedense. Okul programına katılanların masrafları karşılanıyor mu bilmiyorum ama şayet karşılanıyorsa, karşılanmasa idi asistan ve öğreticilerin ne kadarı programa katılırdı acaba, merak ettim doğrusu (Kongre ve toplantı katılımı noktasında da aynı soru sorulabilir elbette). Her neyse “Ben bir sorup danışıp size döneyim hocam” dedi. Bir süre sonra telefonla dönüş yapıp “Bu seneki program kesinleşti, değiştiremeyiz hocam, belki bir sonrakine” diye cevap verdi. Bir sonraki yıl aynı teklifi bu sefer çok önce ve e-posta yoluyla yaptığımda (zira kayda geçsin istedim) ise, “Sayın Hocam merhaba, Öncelikle Göğüs Cerrahisi Okulu programına desteğiniz ve eğitici olma isteğiniz için çok teşekkür ederiz. Göğüs Cerrahisi Okulu eğitim programı ve eğiticileri dernek yönetim kurulu ve okul yönetim kurulunun birlikte yaptığı bir çalışma sonucunda belirlendi ve prensip olarak zorunlu bir durum olmadıkça aynı program ile devam edilmesi kararı alınmıştı. Eğitim programları sonrasında hem asistanlar hem de eğiticilerden alınan geri bildirimlerde de mevcut program konusunda yüksek bir memnuniyet ortaya çıktı. Dernek ve Okul yönetiminin aldığı prensip kararı ve memnuniyet düzeyinin yüksekliği nedeniyle bu dönemde eğitim programında bir değişiklik ön görülmediğinden şu an teklifinize olumlu yanıt veremiyoruz. Asistan eğitimi konusundaki ilginiz ve desteğiniz için tekrar çok teşekkür ederiz. Saygılarımızla” diyerek adeta diplomatik bir dille ve nazikçe olumsuz yanıt verildi. O yıl ve onu takip eden yılda da pandemi nedeniyle okul yapılamadı. Daha sonra okul aynı konular aynı isimlerle devam etti, diyafram konusuna da okulda yer verilmemiş oldu. Bu konuyu akademisyen iki göğüs cerrahisi meslektaşımızla paylaştığımda da birinden “Çok haklı bir talep. Son yıllarda yönetim ve okul kendi içine kapalı, anlatılan konuda yayını olmayan ve hatta belki hiç asistan bile eğitimi yapmayan kişilere belli konuları veriyorlar”, diğerinden de “Yani siz oturmaya devam edin demişler…eskiden eğiticiler devamlı değişiyordu…şimdi bizim adamlarımız kavramı var” geri bildirimini aldım. Bu görüşlerde haklılık payı var mıdır yok mudur bilemem fakat şu bir gerçek ki, aynı konuları her yıl (ki bu yıl dördüncüsü yapıldı) hep aynı kişilerin anlatması bilimsel ve akademik olmaktan uzaktır ve ayrıca göğüs cerrahisinin önemli uğraş alanlarından biri olan diyaframa okul programında yer verilmemesinin doğru ve uygun bir yaklaşım olmadığı kanaatindeyim. İki yıl üst üste aldığım bu negatif cevabı ve yaklaşımı, TGCD yönetimi ve zihniyetini göstermesi açısından not etmiştim. TGCD’nin bu demotive edici tavrı direncimi kırmadı, yolumdan çevir-e-medi. Üç yıl önce göğüs cerrahisi stajında derslerimin kaydını YouTube’a yüklemiştim. Zira okul ve öğretim, belli kişilerden ve binalardan ibaret değildir. Günümüzde eğitim ve öğretimde zaman ve mekân sınırı yoktur. On gün önce “Diyafram Hastalıkları ve Cerrahi Tedavisi 2023” adıyla diyafram dersimi tekrar gözden geçirip güncelledim ve kayda alıp yeniden YouTube’a yükledim. Böylece dileyen ve isteyen her stajyerin, asistanın ve uzmanın istifadesine sundum. (13)

TÜSAD Göğüs Cerrahisi Çalışma Grubu Başkanı iken yoğun bir hazırlıktan sonra Mayıs 2016’da Ankara Atatürk Sanatoryumu’nda “Akciğer Tüberkülozu Tedavisinde Son Gelişmeler ve Göğüs Cerrahisi’nde Aramızdan Ayrılanları Anma” Sempozyumu yapmıştık. Türkiye’de bir uzmanlık dalında ilk defa böyle bir şey yapıldı, sempozyum çok güzel geçti, hep birlikte göğüs cerrahisi branşını bugünlere getiren ve artık aramızda olmayan hocalarımızı, meslektaşlarımızı duygu yüklü bir atmosferde andık. Yakın çalışma arkadaşları geldiği gibi, aile üyelerinden bazıları bile katıldı. Sempozyum sonrasında elde çok değerli bir materyal kaldı. Bunlardan faydalanarak bir sunum hazırladım. TGCD’nin 2019 yılındaki kongresine götürdüm ve kongre açılışında gösterilmek üzere sisteme yüklettirip kongre başkanına bilgi verdim. Fakat kongre başkanı olan kişi ilgilenmediği gibi salondaki organizasyon firması görevlilerine çıkışarak “benim iznim olmadan hiçbir sunum yüklenmeyecek ve gösterilmeyecek” dedi. Açılış programında gösterilmedi. Canım çok sıkıldı. Dernek başkanına durumu ilettim, kendisinin bir şey yap-a-mayacağını, kongre başkanının isteği ve yetkisinde olduğunu söyledi. Baktım, kimsenin umurunda değil, ben de kongredeki konuşmamda salondaki haziruna (hazır bulunanlara) izlettim. Her zaman her şeyin çaresi bulunur fakat yakışık olanı kongre açılışında gösterilmesi idi. Vefa’nın, sadece İstanbul’da bir semt adı olmadığını, bugüne kadar vefat etmiş olan göğüs cerrahisi uzmanı meslektaşlarımızı hiç olmazsa kongre açılışında anmak, vefa göstermek açısından şık olurdu. Zira “maziye vefası olmayanın yarına umudu olmaz”. Kongre dönüşü vakit geçirmeden sunumuma son şeklini verip Youtube’a yükledim ve herkesin erişimine açtım. Bu yıl da güncelleyip yeniden yükledim. (14) Hatta sempozyum materyalinden Ankara Atatürk Sanatoryumu kökenli müteveffa hekimlerle ilgili üç sunum daha hazırlayıp Youtube’a koyduğum gibi, rahmetli Güven Çetin Hocamızla Göğüs Cerrahisi’nin dünden bugüne Türkiye’de gelişimi ile ilgili yapılmış özgün ve değerli bir söyleşiyi de düzenleyip Youtube’a koyup dileyen ve isteyen herkesin erişimine açıp istifadesine sundum. (15-18) Güven Hoca ile yapılan söyleşi Türkiye’de Göğüs Cerrahisi Tarihçesi açısından çok önemli olup bu söyleşi kaydını kendisinden aldığım meslektaşımızın bile bilgisayarına virüs girip silinmiş olmasına rağmen benim arşivimdeki nüshasını sözlü tarih olması açısından Göğüs Cerrahisi Camiası ile paylaştım. TGCD’nin 2023 kongre programındaki tutumu nedeniyle ‘benim için ayrılma vakti geldi’ şeklinde bir notu mesleki bir whatsapp grubunda paylaştığımda herkes suskun kalmış, sadece geçen yıl aynı branştan meslektaşı olan eşini yitiren bir meslektaşımız serzenişte bulunmuş ve şu ibretlik satırları yazmıştı. “Günaydın hocam, dernek kongrelerde 3 dönemdir hemen hemen aynı ekiple kongre yapıyor. Liyakat, etik, adalet hiçe sayılıyor. Sevgili eşim … evre 4 kanserken, onun katılacağı son kongre olacak, onu bir kere onurlandırın diye tüm düzenleme kuruluna ilettim. Sonradan hepsi gözyaşı? döktü. Bir kişi var ki onunla arkadaş olmazsanız görev falan verilmiyor maalesef. Sorun şu ki çok fazla kişi aynı şeyi düşünüyor, fakat iş eyleme geldiğinde Timur’un filleri hikayesi.”

“Bütün uyuyanları uyandırmaya uyanmış biri yeter” diye bir söz vardır. Birileri gibi “Bir elinde sigara, bir elinde kadeh; umurunda mı göğüs cerrahisi uzmanlık dalının sorunları, geleceği” filan demedim, göğüs cerrahisini ilgilendiren muhtelif konularda çalışmalar yaptım. “Türkiye ve Dünya’da Göğüs Hastalıkları ve Cerrahisi Dergileri” listesini hazırladığım gibi “Türkiye’de Göğüs Cerrahisi Alanındaki Yayınlar”ı 2018’den beri her yıl hazırlayıp mesleki blogumda paylaşıyorum. (19) ‘Akademik Akıl’ sitesinde Göğüs Cerrahisi’ni ilgilendiren konularda yazılar kaleme aldım, almaya da devam ediyorum. (4,20-22) Yıllardır stajyerlere anlattığım üç dersimi stajyerler gerektiğinde yeniden izleyebilsinler ve başkaları da faydalanabilsin diye YouTube’a yükledim. Ayrıca stajlarda sorduğum bütün soruları ve cevaplarını ayrıca son 13 yılda TUS’da göğüs cerrahisi ile ilgili çıkmış soruları ve cevaplarını hazırlayıp mesleki blogumda paylaştım. (23,24) Yılların hocası olarak göğüs cerrahisine yeni başlamış asistana ve yeni uzmana öğütler verdim. (25) Fakülte yılları ile meslekte 41 yılını geride bırakan bir göğüs cerrahı uzmanı olarak anılarımı, deneyimlerimi ve düşüncelerimi stajyer, asistan ve uzmanlarla paylaşmak ve onlara katkıda bulunmak için kitap yazıp yayınladım. (9) İlerde vakit bulduğumda, göğüs cerrahisinde eğitim (stajyer, asistan, uzman ve eğitici eğitimi) ve göğüs cerrahisi uzmanlarının çalışma hayatındaki problemler konularını ele almak istiyorum. Bu önemli konular genellikle kongrelerde son gün son oturum olarak, birçok katılımcı kongreden ayrıldıktan sonra sırf âdet yerini bulsun diye ya da yasak savma kabilinden ele alınıp çözüm konusunda pek bir mesafe de alın-a-maz. Bu son kongre programına bakılırsa ne demeye çalıştığım rahatlıkla anlaşılabilir.

Bu yazıyı hazırlarken geçmiş e-postalarımın arasında 2012 yılının sonunda TGCD Yönetim Kurulu Başkanı seçilip aradan henüz bir yıl geçmişken istifa eden Prof. Dr. Mustafa Yüksel’in istifası nedeniyle Göğüs Cerrahisi Google Grup’ta paylaştığım 17.12.2013 tarihli “Teşekkürler Mustafa Ağabey” başlıklı mektubu arayıp buldum. Zira bu mektup ve konu çok önemliydi. O yıl ortalarında yoğun baskılar nedeniyle başhekimlik görevimden istifa etmek zorunda kalmış, çeşitli inceleme ve soruşturmalar nedeniyle sıkıntılı bir dönem geçiriyordum. TGCD Başkanı olarak Mustafa abi bu hususta bana ilgi ve destek vermese de (belki kendisi de sıkıntılı durumda olmalıydı, bilemiyorum) ben bu olaya seyirci ve sessiz kalmamış hem kendisini aramış hem de mektupla mukabele etmiştim. Zannedersem benim dışımda da duygu ve düşüncelerini açık eden olmadı.  Mektubumu burada tekrar aynen alıntılamak ve hatırlatmak istiyorum.

“Üzüldüm, üzüldük. Böyle bitmemeliydi.

Göğüs Cerrahisi branşının ve göğüs cerrahisi hekimlerinin çözüm bekleyen onca sorunu varken, yeni yönetim kurulu olarak daha bir yılını yeni doldurmuşken, başkan ve bir üyenin istifa etmesi önemli bir gelişmedir. Sessizlikle geçiştirilebilecek bir hadise değildir.

Sessiz çoğunluk olarak ya çıkması gereken yerde lisan-ı münasiple sesimiz çıkmıyor ya susup köşemize çekilip akışına bırakıyoruz ya da işi daha da içinden çıkılmaz ya da çözüm üretmez tutum ve tavırlar sergiliyoruz.

Belki bazı şeylerin değişmesi için vakit erkendi, zamana ihtiyaç vardı. Fakat yine de ümitlenmiştim. Yeni bir şevk ve heyecanla daha bir canlanacak, silkinip atağa geçeceğiz diye. Mustafa Hoca, bu konuda yıllardır ispat-ı vücut etmiş, camianın tanıdığı bir isimdi. Yönetim Kurulu’nda birbirinden değerli ve deneyimli meslektaşlarımız vardı. Kaygılarım, korkularım vardı ama zamanla her şey yerli yerine oturur, bir uyum ve ivme yakalanır diye umudumu diri tutuyordum.

Olmadı. Çok önemli bir fırsat kaçtı. Herkes rahatlıkla kendini haklı gösterecek ve savunacak argümanı bulabilir fakat bu neyi değiştirir ki. Ben kendi hesabıma her şeye rağmen “olanda hayır vardır” diye düşünmek istiyorum ve bu meselenin daha da hayırlı bir şekilde neticelenmesini ümit ediyorum.

Bu konuda başta hocalarımız olmak üzere herkese görev düşüyor. Dernek yaşayacak ve daha iyi bir yere gelecekse başka bir seçeneğimiz yok. Bölünmeden, dağılmadan, karamsarlığa düşmeden ve elbette bugüne kadar olan biten her şeyden gerekli dersleri çıkararak ve tekrar aynı veya benzeri hatalara düşmemeye özen göstererek hareket etmek durumundayız.

Mustafa Yüksel Hocamıza ve Yönetim Kurulu’nda görev alan tüm meslektaşlarımıza bu bir yıllık sürede gösterdikleri özveri, emek ve çabalardan dolayı teşekkür ediyorum.”

 

Demek ki o yıllarda TGCD’nde yolunda gitmeyen şeylerin zamanla düzeleceğine, daha iyiye doğru gidebileceğine dair inancım ve umudum varmış. Bu umut yıllar içinde azaldı azaldı ve bitti. Sus, sabret, bekle nereye kadar, elbette bir yere kadar. Sonunda sabır taşım çatlayıp bardak dolup taşınca 25 Eylül 2023 tarihinde istifa mektubumu dernek mailine gönderdim ve ilk yönetim kurulunda istifam kabul edildi (30 Eylül 2023).

Bu e-posta ve dernekten istifa etmem vesilesiyle TGCD’nin kuruluşu, yapısı ve seçimler ile ilgili bazı notlar düşmek ve tespitler yapmak istiyorum. Mevzuya “Göğüs Hastalıkları ve Cerrahisi Uzmanlık Dalında Dernekler, Kongreler & Anılar, Görüşler” adlı yazımdan bir alıntı daha yaparak girmek istiyorum. “…Fakat yine biliyorum ki, ülkemizdeki siyasal ve sosyoekonomik koşullar ne ise, uzmanlık derneklerinde de üç aşağı beş yukarı aynı tablo söz konusu olacaktır, olmuştur, olmaya da devam etmektedir. Bu durum tek bir dernekte gruplaşmalar şeklinde olabileceği gibi zamanla ayrı yeni bir dernek kurmaya kadar varabilmektedir. Yeri gelmişken derneklerde yönetim kurullarının seçiminde ve görev dağılımlarında, demokratik teamül ve usullerin çok da gözetilmediğini, ehliyet, liyakat, adalet gibi hususlara olması gerektiği kadar özen gösterilmediğini düşünüyorum. Çoğu zaman o branşın bazı önde gelen isimleri aralarında kulis yaparak tepede yönetim kurulu başkan ve üyelerini belirleyip liste yapıyor, genel kurul toplantılarında da katılımcıların onayına sunmaktadırlar. Asistanlık yıllarımızda eğitim hastanelerinde şeflik sistemi vardı. Espri de olsa gerçeklik payı yüksek olan “şefin ilkeleri” bahsinde ilk madde “şef her zaman haklıdır” idi ve ikinci madde de “şefin haksız olduğu durumlarda birinci madde geçerlidir” idi. Ve sonuçta “şefin odasına kendi fikirlerinizle girer, şefin fikirleri ile çıkardınız”.  Bu anlayışta demokrasi gereksiz, lüks ve hatta itibar edilmese de olur bir şeydi. Camianın önde gelen bir ya da bir grup hocası listeyi oluşturur, bu listedekiler seçilecek diye genel kurul için toplanan üyelere dikte ederdi pardon tavsiye ederdi. Geçen zaman içinde birçok şey gibi bu durum da değişti, nispeten düzeldi fakat günümüzde bile hala demokratik, çoğulcu, katılımcı tavır ve yaklaşım gerek göğüs hastalıkları gerekse de göğüs cerrahisi derneklerinde henüz tam olarak yerleşmiş ve oturmuş değildir. Derneklerde yönetimi ve gücü ellerinde bulunduranlar, yönetim kurulunda ve diğer kurullarda genellikle farklı, aykırı, muhalif, çatlak ses istemiyorlar, bir şekilde önüne geçip elimine ediyorlar, kontrolü sağlayıp statükoyu muhafaza ederek düzeni devam ettiriyorlar. Belki gelecek yıllarda toplumdaki (ve devletteki) gelişmelere paralel olarak, derneklerde de demokratik açıdan daha olumlu ve yeterli bir düzeye, standarda ulaşılabilir temennisindeyim…” (4)

Ne yazık ki bu sözlerim sadece bir temenni olarak kaldı, hiçbir zaman gerçekleşmedi. Şimdi filmi geriye sarıp en başa gidelim. TGCD kurulurken İstanbul’dan da isimler olsa da daha çok en başta Ankara’da bir üniversite ve ilaveten sanatoryumun öncülüğünde kurulmuştur. Bahis konusu olan Üniversite Türkiye’de göğüs cerrahisi branşının kurulmasında ve gelişmesinde öncü ve çok etkili olduğundan ve de geniş bir öğretim üyesi kadrosu da olduğundan o yıllarda başta doçentlik olmak üzere profesörlük kadrolarına atanmada da belirleyici ve eli güçlü idi. Rivayete göre kendisi de aynı üniversitede ihtisas eğitimi yapmış sanatoryum klinik şefimiz rahmetli Güven Hoca da bir kere doçent olmak için başvurmuş, negatif sonuçlanınca da gücenmiş ve bir daha da başvuru yapmamış. O yıllarda ilgili üniversite, göğüs cerrahisi alanında akademik alanı tam olarak kontrol altında tutuyordu. Benim 1999 ve 2000 yıllarımdaki her iki doçentlik başvurumda da iki ya da üç jüri üyesi o üniversitedendi. O yıllarda benim gibi birçok kişinin o üniversite ve özellikle de bir isimle ilgili ilginç doçentlik öyküleri vardır, yeri gelince anlatılır ama bu öyküyü yazan zannedersem benden başka kimse olmadı. (26) Hatta o üniversitede bilgi ve tecrübemi arttırmak için gözlemci olarak bulunduğum iki aylık süredeki hatıralarımı dahi yazdım. (27) Merak edenler verdiğim linklerden ya da “Benim Yolum” kitabımdan okuyabilirler. (9)

Dernek üye listesinde ilk 18 isim o üniversiteye mensuptur. TGCD başkanlarının ilki (1. üye), ikincisi (2. üye-iki dönem), üçüncüsü (3. üye-iki dönem) ve ayrıca altıncısı (8. üye) aynı üniversitedendir. Sadece bir yıl görev yapma olanağı bulabilen ve rivayete göre yönetim kurulunda özellikle iki üye tarafından (ki o iki kişiden biri ondan sonra, diğeri de bugün TGCD başkanı olmuşlardır, bir yerde taltif edilmişlerdir) blokaj nedeniyle çalışamaz hale getirilen Prof. Dr. Mustafa Yüksel’i saymazsak iki başkan hariç TGCD başkanlarının hepsi aynı üniversitedendir. Yani toplam altı başkanın dördü aynı üniversiteden olup üstelik ikisi iki dönem başkanlık yürütmüştür. Bu durum da TGCD’nin kuruluşundan beri ilgili üniversitenin etkisinde ve güdümünde olduğunu, derneği doğrudan ya da dolaylı yoldan domine ettiğini gösterir. Bilmek görmek isteyen herkesin bildiğini ve gördüğünü elbette ben de biliyor ve görüyordum. O yüzden TGCD başkanlığına adaylığını koymayı düşündüğünü söylemek ve istişare etmek için Mustafa abi beni ziyaret ettiğinde ona “Ağabey, senin de bildiğin gibi kuruluşundan beri derneğin bütün başkanları aynı üniversitedendir. Onların desteği ve onayı olmadan bir şansın olacağını sanmıyorum” dedim. Bilahare beni arayıp üniversite ile anlaştığını söyleyince de dernek seçiminde İstanbul’dan günübirlik gidip destek vermiştik. Yalnız oy vermekle kalmayıp onun başkanlığında düzenlenen uzmanlık eğitimi toplantılarından birine de ev sahipliği yapmış, ayrıca yeni kurulan üniversitelere stajyer eğitimi konusunda destek vermek için SGCK’nden bir ekip oluşturup Düzce Üniversitesi’nde günü birlik gidip staja destek vermiştik. İlk defa bir Üniversite’de (Trabzon KTÜ) kongre yapmak için çalışmalar yapılırken istifa haberi geliverdi. İstifa konusunda birçok rivayet ve söylenti ortalıkta dolaşıyordu. Kaygı ve endişelerimde ne yazık ki haklı çıkmıştım. Mustafa abiyle bir konuşmamız sırasında TGCD’nin kuruluş aşamasında rahmetli Göksel Hoca’nın Ankara’nın İstanbul’u pek dikkate almadığını, derneğin Ankara’nın uhdesinde ve kontrolünde olacağını, İstanbul’un ayrı bir dernek kurması gerektiğini söylediğini, kendisinin de dernek daha yeni kurulurken, göğüs cerrahı sayısının az olduğunu ve böyle bir adımın camiada ikilik yaratacağını söylediğini, bunun üzerine onun da bundan vazgeçtiğini aktardı. Göksel Hoca endişelerinde haklı çıksa ve de Mustafa abi başına gelen onca şeyden sonra yanılmış olsa da kanaatimce mesele Ankara ya da İstanbul meselesi, hakimiyeti değildir. Mesele derneğin bir kişinin, bir merkezin, bir şehrin ya da bir zihniyetin tekelinde ve kontrolünde olmamasıdır. Göğüs cerrahları olmasa dernek bir hiçtir. Ve her üye katkısı, ilgisi, enerjisi ve emeği oranında kıymetlidir. Dernek bu üyelerin teşkilatı, organizasyonu ve gücüdür. Üyeler aidatlarını düzenli olarak ödediği gibi kendilerini derneğe ait hissedebilmelidirler. Üyeler derneğe sahip çıkar, etkinliklerine katılır, olumlu icraatlarını destekler takdir ederse dernek canlı kalır, iyiye doğru seyreder. Fakat eksik, yanlış gittiğine inandıkları hususları eleştirip iletmez, derneği denetlemezlerse dernek zamanla birilerinin keyfine, hesaplarına araç olur, gücünü kaybeder, tefessüh etmeye başlar. Netekim kurulurken sağlıklı ve sağlam bir temele oturmayan dernek, iyi kötü bugünlere gelmiş, fakat son yıllarda üye sayısı ile sorunlar da artmış, özellikle son yönetim kurulu ve başkanı ile de adeta irtifa kaybetmeye başlamıştır.

Bazı meslektaşlarım istifayı düşündüğümü söylediğimde kongre, toplantı, okul gibi etkinliklere katılımların adil olmadığından, bazı isimlerin adeta abone iken kendilerinin yıllardır hatırlanmadığından yakındılar. Kendilerinin sessiz, mütevekkil ve inaktif olmalarının da bunda etkisi ve haklılık payı da olsa, bu arkadaşların unuttuğu husus, dernekteki tek sorunun bu olduğunu zannetmeleridir. Demek ki dernek & kongre yönetimi bu arkadaşları bir sonraki kongreye çağırırsa sorun çözülecek. Evet bu da bir sorun ama tek sorun olmayıp asıl sorunun derneğe kuruluşundan beri hâkim olan yapı ve zihniyet olduğunu göremiyor, anlayamıyorlar. Bu dernek kurulduğundan beri herkesi kuşatıcı, katılımcı, çoğulcu ve demokratik geleneğe sahip bir dernek ol-a-madı, bu saatten sonra da olacağa benzemiyor.  Onun için bu dernekte kalıp da mücadele ile, zamanla bir şeylerin değişeceğini, düzeleceğini sananlar korkarım fena halde yanılıyorlar. Anlaşılan o ki yanıldıklarını anlamaları için daha uzunca bir süre geçmesi gerekecektir. Aslında Mustafa Yüksel hadisesi bana ta o zamanlar bunun mümkün olmadığını göstermişti. Ondan önce ara sıra bazı bazı dernekte değişim ve yenilenme için dernek başkanlığına talip olmayı dahi kafamdan geçirmiştim. Mustafa Yüksel’in başkanlığı benim için iyi bir örnek ve deneyim olacaktı, fakat sonu nahoş bitti. Ve ondan sonra da zinhar aklımdan bile geçirmedim.

İstifa edeceğimi beyan ettiğimde “siz de bir ekip kurun aday olun” ya da “dernekte kalıp dernek içinde mücadele vermek gerekir” diyen meslektaşlarıma cevap mahiyetinde bir fıkra anlatmak isterim. Teşbihte hata olmazmış. “Günlerden bir gün, aslan, kurt ve tilki arkadaş olmuşlar, ortak akıl ile avlanmaya karar vermişler. Günün sonunda, bir öküz, bir keçi ve bir de tavşan avlayan kafadarlar avlarını bir mağaraya getirmişler. Aslan kurda dönerek “Hadi bakalım!” demiş. “Şu hayvanları paylaştır da karnımızı doyuralım.” Kurt ezile büzüle: “Ey büyük sultanım.” demiş. “Şu öküzü siz buyurun, keçi benim, tavşan da tilki kardeşin olsun.” Aslan birden çok kükremiş ve “Bre küstah!” demiş. “Sen kim oluyorsun? Bu nasıl adalet?” Sonra da bir pençe darbesiyle kurdu yere sermiş. Bu kez tilkiye dönüp “Öyle aval aval bakma da paylaştır şu avları bakalım. Tilki “Pay etmek haddim değil ama madem emir buyurdunuz söyleyeyim. Tavşan sabah kahvaltınız, öküz öğle yemeğiniz olur. Keçiyi de akşam yersiniz.” Aslan bu paylaştırmadan çok hoşlanmış ve tilkiye, bu kadar adil bir paylaştırmayı nereden öğrendiğini sormuş. Tilki de: “Yüce efendim!” demiş. “Şu haddini bilmez kurdun halinden öğrendim.”

Ne yazık ki Mustafa Hoca’ya yapılan haksızlığa bir de saygısızlık eklediler. O başkanlıktan istifa ettikten-ettirildikten sonra onu bir sonraki kongreye davet etmişlerdi. Tam kongre öncesi daveti iptal ettiler. Gerekçesi ne olursa olsun bu çok yakışıksız idi. Bu düşüncemi o kongrede başkan olan kişiye de ifade etmiştim. Kaldı ki Mustafa Yüksel bu ülkede Göğüs Cerrahi konusunda yayıncılığın ilki ve en önemli ismidir. O yıllarda ben ve birçok meslektaşımız onun rahmetli Göksel Hoca ile çıkardığı başta kırmızı kitap olmak üzere temel konularda çıkardığı kitaplarla doçentlik sözlü sınavına hazırlanmıştık. TGCD bile ondan sonra kitap işine girdi. TGCD’nin ilk göğüs cerrahisi kitabının hazırlanmasından bir şekilde haberim olmuştu ama ta Van’daki bir yardımcı doçent olduğumdan kimse beni hatırlamamıştı! Fakat proaktif olduğumdan, düşündüğüm ya da yaptığım şeyleri alıcısına, muhatabına ilettiğimden kitapta yer almak için şansımı denemiş ve sonunda Allah’ın lütfu ve inayetiyle muvaffak olmuştum. Merak eden olursa bu hikâyeyi şu linkten okuyabilir. (28)

Şöyle bir geriye dönük 25 yılı düşünüyorum da TGCD kongre, toplantı, dergi, kitap katılımı dışında bana ne kattı, benim için ne ifade etti diye? 28 Şubat sürecinde baş örtülü bayanlara ve dindar hekimlere bin bir türlü baskı ve haksızlık yapılırken dernek nerede idi? Dernek 1998 yılında kuruldu ve ben de o sırada Van’da üniversitede idim. Baskılar ve yıldırmalar sonucu 2005’te Üniversiteden ayrılıncaya kadar derneğin en küçük bir desteğini bile hatırlamıyorum. Hatta tam tersi doçentlik konusunda başıma gelmedik kalmadı ve bu konuda en büyük zararı da derneğe hâkim olan üniversite verdi. Allah’tan o üniversitede bir AD başkanı değişikliği oldu da az da olsa bir rahatlama oldu. Başhekimliğim sırasında TTB kınama bildirisi yayınlayıp beni hedef gösterirken TGCD yoktu, başhekimlikten istifa sürecimde TGCD yoktu, yeni kurulan Sağlık Bilimleri Üniversitesi’nde Göğüs Cerrahisi AD’nda ve Süreyyapaşa Göğüs Cerrahisi Kliniği’nde akademik teamüller hiçe sayılırken TGCD yoktu hatta tam tersi dönemin başkanı hiçbir şey olmamış gibi kutlama yayınlıyordu.

Bir dönem TGCD İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu Başkanlığı yaptığımı söylemiştim. Ekip olarak uyumlu, verimli ve karşılıklı saygıya dayalı bir dönem geçirmiştik. 2017 yılındaki şube genel seçimlerinde yeni bir yönetim kurulu seçilmişti. Teamül, kıdem ve saygı gereği ayrıca içlerinde tek farklı akademik titri olan ve beyefendiliği, bilimselliği ile camiada öne çıkmış bir arkadaşımızı yeni başkan olarak yönetim kurulunun diğer üyeleri ile birlikte dernek sosyal medyasında tebrik etmiştim. Bilahare beni şu an TGCD başkanı olan zat aradı ve dedi ki, “Sen nerden çıkardın o kişinin başkan olacağını da tebrik ediyorsun?”. Ben de dedim ki “Doğal olarak olması gereken ve yakışanı budur” dedim. Bunun üzerine “Yarın yönetim kurulu görev dağılımı açıklanınca görürsün” dedi. Dediği gibi de oldu, ertesi gün görev dağılımında yönetim kurulu başkanı kendisinin kliniğinden yeni doçent olmuş bir meslektaşımız ilan edildi. Çok canım sıkıldı. Başkan olması gereken meslektaşımızı aradım ve rahatsız olduğumu, kendisinin yanında olduğumu söyledim. Eğer bu yanlış düzeltilmezse bu seçimi tanımayacağımı, protesto mahiyetinde şube etkinliklerine katılmayacağımı söyledim, dediğim gibi de yaptım. Varsın o meslektaşımız alınıp gücenmese ve başkaları önem vermese de (ki bana göre teamüller, gelenekler ve ilkeler eğitim, düzen ve hiyerarşi açısından çok önemlidir) tek kişi olsam (kalsam) bile sözümü esirgemem, duruşumu ve tavrımı ortaya koymaktan çekinmem, korkmam. Zira ondan çok daha önce TÜSAD Cerrahi Çalışma Grubu’nda da tam bunun gibi olmasa da buna benzer şeyler yaşanmış, en baştan beri göz yummamış, tavrımı koymuş, süreç sonunda ayrılmayı dahi göze almış ama asla boyun eğmemiş, TÜSAD’la ve ilgili kişilerle yollarımı ayırıvermiştim. Şairin dediği gibi “kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boynum”.

Son bir örnekle bu bahsi kapatayım. Yıl 2014’tü sanırım. İngiltere ve ABD’nin gayri meşru çocuğu, göz bebeği Siyonist İsrail, 1948’de resmen kur-dur-uluşundan beri Filistin’i 75 yıl içinde adım adım işgal edip terör estiriyordu. Yine bugünlerde olduğu gibi 2005’te direniş sonucu işgale son vermek zorunda kalıp abluka altına aldığı ve dünyanın en büyük açık hava hapishanesi ve toplama kampına çevirdiği Gazze’ye bilmem kaçıncı kez yine bir bahaneyle uçak, helikopter ve SİHA’larıyla bomba yağdırıyor, katliam ve soykırım yapıyordu. Bu bombardımanda siviller katledildiği gibi (toplam 2110 ölü, 10 750 yaralı) hastaneler de bilerek hedef alınıp bombalanıyor, doktorlar ve sağlık çalışanları da öldürülüyordu. TGCD Google Grupta bu durumun kınanması gerektiğini belirttim, hatta o zamanın yönetim kurulundaki bir meslektaşımızı arayıp demiştim ki; “Siz de dernek olarak en azından bu zulme, vahşete karşı protesto ya da kınama yayınlayın lütfen”. O da “Düşünüyoruz, üzerinde çalışıyoruz” dedi. Ve bir şey yapılmadı. TGCD insani ve vicdani bir drama karşı sesini bile çıkar-a-madı, “zulme karşı, mazlumun yanında durmayı” beceremedi. Kaderin garip cilvesine bakın ki, yine bir Gazze kıyımı, soykırımı daha gerçekleşiyor bugünlerde ve ilginç bir tesadüf olsa gerek TGCD’nin Bodrum’daki kongresine denk geldi. Gazze yine gıdasız, susuz, elektriksiz, ilaçsız, tıbbi araç gereç ve malzemesiz bir halde ölümle pençeleşiyor, var olma mücadelesi veriyor, harabeye döndürülmüş bir bölgede binlerce ölü ve yaralı var. Hatta Siyonist yahudi terör örgütü İsrail, Nazilerin bile yapmadığı bir insanlık ve savaş suçu daha işledi. Sivil insanların üzerine binlerce ton bomba ve fosfor yağdırdığı gibi bir hastaneyi daha bombaladı. Çocuk, kadın yüzlerce insan katledildi. Dünya Yahudi Soykırımından sonra bu sefer Siyonist Hıristiyan Batı tarafından koşulsuz desteklenen Siyonist Yahudiler eliyle gerçekleştirilen Filistinli Müslüman Arapların Soykırımına şahitlik ediyor.

Yalnızca TGCD Yeterlilik Kurulu’nun kendi yönetmeliğine aykırı hareket etmesi bile bu dernekte bir türlü kuralların sağlıklı işlemediğine delildir. İlk sertifikalar doçent, profesör, şef ve şef muavini olan herkese verilmişti. Ben 2003 Mart’ında doçent olduktan sonra yeni bir kural getirilip sertifika almak isteyen herkesin sözlü sınava girmesi gerektiği açıklandı. Ben de bu duruma itiraz edip kuralın geriye dönük işletilemeyeceğini ve ayrıca doçentlik sınavına girmiş ve de başarılı olmuş (ki o zamanlar sözlü sınav da vardı) bir kişinin yeterlik belgesinin kişinin talep etmesine bile gerek görülmeden verilmesi gerektiğini söylemiştim. Epey bir zaman sürüncemede ve muallakta kaldıktan sonra nihayet lütfen verdiler. Verdiler ama tadı tuzu kalmadı, gönlüm incindi.

Yazının uzun olduğunun ben de farkındayım fakat takdir ederseniz ki bir çeyrek asrın muhasebesini yapmaya çalışıyorum ve bu aynı zamanda bir TGCD’ye veda mektubudur. “Gitmek mi zor, kalmak mı zor?” diye kendi kendime çok sordum, bu son kongreye çağrılsaydım ya da yakınmam üzerine özür dilenip durum düzeltilse idi, maziye dair kırgınlıklarım olsa da yine de her şeye rağmen şimdilik dernekte kalmaya devam edebilirdim. Fakat artık bu son tavır ile dernekle olan pamuk ipliği bağım da koptu. TGCD’nden ayrılmanın bana toplantı ve kongrelere katılım daveti almamam dışında başka hiçbir kaybı yoktur. Birkaç yıl önce bir derneğin solunum buluşmalarının Mardin ayağındaki toplantısından bir ara ihtiyaç için çıktığımda fuayede iki meslektaşımın hararetli bir şekilde konuştuklarını gördüm. “Toplantıyı bırakıp burada ne yapıyorsunuz?” dediğimde kıdemli olanı dedi ki; “İrfan abi, hadi gene iyisin, derneğin önümüzdeki kongresinin cerrahi programını hazırlıyoruz, sana çok güzel bir toplantı başkanlığı ayarladım”. Kendince bana kıyak çekiyordu, ulufe dağıtıyordu, lütfediyordu.

İlk katıldığım kongre Ekim 1993’te TÜSAD’ın Kuşadası’ndaki kongresi idi, aradan 30 yıl geçmiş. İlk defa bu yıl hiçbir kongre daveti almadım, katılmadım. Demek ki artık belki de kongre katılımı konusunda da yolun sonuna gelmişimdir. En son yazdığım Göğüs Hastalıkları ve Cerrahisi Uzmanlık Dalında Dernekler, Kongreler & Anılar, Görüşler” yazısından sonra Göğüs Hastalıkları ve Cerrahisi Derneklerinin bana kızmış olabileceğini ve kongrelere davet edilmeyebileceğimi tahmin ediyordum. Ama nedense aklıma TGCD gelmemişti. Aslında gelmeliydi zira dernek yönetimlerinin birbirleriyle temasları vardır ve ikili konuşmalarda zatım dahil muhtemelen bu yazım da gündeme gelmiştir. Canım sağ olsun, ziyanı yok. “Kedi uzanamadığı ciğere murdar dermiş” demezseniz bir şeyler söyleyeceğim. Ben artık ilaç ve tıbbi malzeme firmaları desteğinde (koşulsuz deseler de işin aslı öyle değildir) tatil beldelerindeki beş yıldızlı otellerde kongre dahil tüm bilimsel toplantılara son verilmesi, bu tür organizasyonların başta üniversiteler olmak üzere kamu ve özel sektördeki hastane veya diğer kurumlara aktarılması taraftarıyım. Çoğu katılımcı toplantılardan ziyade resort faaliyetlerine katılmakta ya da dışarda vakit geçirmektedir. TGCD Yönetim Kurulu üyesi iken, kongre hazırlık süreci başladığında şu anki dernek başkanı olan kişi de toplantımıza iştirak etmiş ve firmalarla ilişki ve pazarlıkları yönetmişti. Yine bir TGCD kongresinde havalimanı otel transfer aracını beklerken, lüks bir transfer aracı gelmişti, baktım içinde şu anki dernek başkanı, tek başıma olduğum için seslenmişti ve kongre oteline birlikte gitmiştik. Günahı bunu bana söyleyenlerin boynuna böyle lüks araçlarla çok önemli kişiler (VIP) kongre sırasında akşamları lüks restoranlara da gidiyorlarmış.

Bin kişi değil de bin kişiden biri olan sen, neden bu yazıyı yazdın, onca şey söyledin diyenlere bütün bunları azı çoğu ile sadece benim bilip müşahede etmediğimi, birçok insanın birçok şeyi bildiğini fakat zaman zaman yeri geldiğinde arkadaş dost sohbetlerinde, bir kongrede bir masanın etrafında otururken dile getirdiğini ama kimsenin yazıya dökmek istemediğini söyleyebilirim. Derneklerde zamanla derin bir yapı, politbüro, hizipleşme adına ne derseniz deyin gruplar, klikler oluştuğundan kimse kimseye ilişmiyor, ayağına basmıyor, gizli ve kapalı kapılar ardında her şey konuşulup kotarılıp karara bağlanıyor. Asistanlar yolun başında olup güçsüz oldukları, uzmanlar titrleri, kıdemleri yetmediğinden ya da doktor öğretim üyeleri gibi doçentlik hedeflediklerinden, doçentler profesörlük beklediklerinden, profesörler de ‘aman boş ver bana ne, ben mi düzelteceğim, üzerime vazife mi ya da yönetim veya kongre yönetim kurulunda belki bize de sıra gelir, görev verilir’ diye düşündükleri ya da dernekte ve camiada etkisi ve yetkisi çok olanlardan çekindikleri ya da dernek etkinliklerinden uzak tutulma gibi kaygılarla açık ve alenen eleştiri yapmaktan kaçındıkları gibi yazıya dökmekten özellikle sakınmaktadırlar. Tabir caizse “Ölmüş eşek, kurttan korkmaz” misali mesleğinin zirvesinde olanlardan biri olarak oturup bütün bunları göze alıp bugüne kadar yeri geldiğinde konuştuğum gibi en sonunda yazıya da döktüm. Bu yaşa ve konuma gelmiş kişilerin bir sorumluluğu da ilgili yapı ve zihniyetten yakınması, rahatsızlığı olanların sesi, tercümanı olmaktır. Bizler de susarsak, herkes susar, suskun, sessiz bir topluluk olur gideriz. Varsın “muhalif” birinden kurtulduk deyip ardımdan demediklerini de bırakmasınlar (29) “Koltuk Sevdası” olmadığımı bilenler bilir. (30) İstedim ki bugüne kadar her yerde parça parça söylediklerimi, söyleyemediklerim de dahil olmak üzere son bir kez daha derli toplu söyleyeyim ve TGCD dosyasını kapatıp rafa kaldırayım.

Derneğin üyesi olduğum 25 yılda acı tatlı hatıralarım oldu, güzel dostluklar kuruldu, bilimsel ve akademik anlamda verimli alışverişler gerçekleşti. Bu çeyrek asrı belge ve fotoğrafları ile belgesel tadında hazırlayıp YouTube’a yükledim, isteyen ve dileyen izleyebilir. (31) Birkaç kişi hariç dernekteki herkese varsa hakkımı helal ediyorum, lütfen sizler de varsa bana hakkınızı helal ediniz. Bu yazıda amacım kimseyi kırmak, incitmek değildir, bu yüzden kelimelerimi özenle seçmeye, duygusallıktan uzak kalmaya çalıştım, haklılık ve meşruiyet çizgisi dışına çıkmamaya dikkat ettim. Bunca özenime rağmen yine de bir hatam ve kusurum olmuşsa hoş görülsün lütfen.

Ülkede ve dünyada köprülerin altından çok sular aktı. Bilgisayar, internet ve sosyal medya herkesi ve her şeyi değiştirdi. Video-yardımlı & robotik cerrahi gibi teknolojiler ve yapay zekâ, tıpta ve cerrahide birçok şeyi değiştirdi, değiştiriyor, değiştirecek. Artık toplantı ve kongreler ya hibrid ya da tümüyle dijital olacak. Özellikle pandemi ile uzaktan erişim, telekonferans yoluyla yapılan toplantılar, kongreler iyice artıp ön plana geçti, ameliyatlar canlı yayınlarda rahatlıkla izlenebiliyor. İnternette her konuya dair yayınlar, dersler ve ameliyatlara dair videolar var, bunlar daha da artacak. Artık basılı kitap ve dergiler de kalmayacak. Göğüs Cerrahisi Uzmanlık Eğitimi, Pratiği dahil her şey bu gelişmelerden nasibini alıyor, daha da alacak. Artık bir kişinin veya bir grubun hükmedebileceği ve hâkim olabileceği bir dernek ya da organizasyon ol-a-mayacak. TGCD’den önce de vardık, TGCD’den sonra da var olmaya devam edeceğiz. Tek bir derneğe mahkûm ve mecbur değiliz. Dernek mensubu olalım olmayalım yapacak çok işimiz var. Artık TGCD üyesi olmasam da emekli olana ve de bu branşta çalışmayı sonlandırana kadar “Göğüs Cerrahisi Toplumu”nun bir üyesi olarak çalışmalarıma devam edeceğim inşallah. Yeter ki isteğimizi, enerjimizi, heyecanımızı yitirmeyelim, çok ama çok çalışalım, bilgi ve tecrübemizi birbirimizle ve camia ile hatta dünya ile paylaşalım.

28 Şubat Postmodern Darbe Süresi’nde Van’da Üniversite’de baskılar, yasaklar, engellemeler, mobbing öyle boyutlara varmıştı ki, istifa edip ayrıldığım sırada katıldığım bir kongredeki bildirimin son slaytına İbn-i Sina’nın bir sözünü koymuştum. “Bilim ve sanat takdir edilmediği yerden göçer”. TGCD’nde de özellikle son yıllarda yaşadıklarımdan ve son kongrede dışlanmamdan sonra benzer bir ruh hali içine girdim. Ve bilgimin, tecrübemin, emeğimin, kıdemimin takdir edilmediği bu dernekten istifa edip ayrıldım. Bu yazı da bir ay önceki istifa mektubumun “gerekçeli kararı”dır.

İzninizle bir fıkra ile de bitirelim, gülümsetirken düşün-dürtelim.

Kadının biri çoklu anomali ve deformitesi olan çocuğunu doktora götürmüş. Ne yapılabileceğini sormuş. Doktor; “Hanımefendi lütfen sizi muayene masasına alalım” deyince kadın; “Ama doktor bey, hasta olan ben değilim” deyince doktor demiş ki: “Biliyorum, fakat çocuğunuz için yapılabilecek fazla bir şey yok. Eşinizle konuşun ve yeni bir çocuk için harekete geçin, nasipse sağlıklı bir çocuk sahibi olabilirsiniz”. “Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az”dır.

Sevgi, saygı ve selamlarımla. Hoşça kalınız.

19.10.2023 / Prof. Dr. İrfan Yalçınkaya

Kaynaklar:

1.     Türk Göğüs Cerrahisi Derneği, https://www.tgcd.org.tr/

2.     TÜSAD Hikayem, https://profdrirfanyalcinkaya.blogspot.com/2021/09/tusad-hikayem.html

3.     ASYOD’la On Yıl, https://profdrirfanyalcinkaya.blogspot.com/2022/11/asyodla-on-yil.html

4.     Göğüs Hastalıkları ve Cerrahisi Uzmanlık Dalında Dernekler, Kongreler & Anılar, Görüşler, https://www.akademikakil.com/gogus-hastaliklari-ve-cerrahisi-uzmanlik-dalinda-dernekler-kongreler-anilar-gorusler/irfanyalcinkaya/

5.     Bilimsel Yayın ve Çalışma Listem 2023, https://profdrirfanyalcinkaya.blogspot.com/2023/06/bilimsel-yayin-ve-calisma-listem-2023.html

6.     Diyafram Evantrasyonunda Minimal İnvaziv Cerrahi, https://www.youtube.com/watch?v=GKqM4OX37Xs&t=11s

7.     Benim Yolum – Tababet San’atının İcrası İle Geçen 33 Yıl, Prof. Dr. İrfan Yalçınkaya, Kitapyurdu Doğrudan Yayıncılık, 2021, İstanbul

8.     https://www.akademikakil.com/benim-yolum-tababet-sanatinin-icrasi-ile-gecen-33-yil/irfanyalcinkaya/

9.     Benim Yolum - Tababet San’atının İcrası İle Geçen 35 Yıl (Gözden Geçirilmiş ve İlaveli 2. Baskı), Prof. Dr. İrfan Yalçınkaya, Kitapyurdu Doğrudan Yayıncılık, 2023, İstanbul; https://www.kitapyurdu.com/kitap/benim-yolum/602498.html&filter_name=benim+yolum

10.                       https://profdrirfanyalcinkaya.blogspot.com/2023/09/benim-yolum-tababet-sanatnn-icras-ile.html

11.                       “Benim Yolum” Kitabının Görselleri, https://profdrirfanyalcinkaya.blogspot.com/2021/11/benim-yolum-tababet-sanat-ile-gecen-33.html

12.                       Clinical outcomes in the surgical treatment of esophageal leiomyoma: A retrospective evaluation of 13 cases. https://tgkdc.dergisi.org/abstract.php?id=3418

13.                       Diyafram Hastalıkları ve Cerrahi Tedavisi 2023, https://www.youtube.com/watch?v=-4AiGfISI5M&t=183s

14.                       Türkiye’de Göğüs Cerrahisi’nde Aramızdan Ayrılan Hekimler 2023, https://www.youtube.com/watch?v=dlpM5KEXk8U&t=323s

15.                       ‘Op. Dr. H. Yaşar Erol’ Anısına, https://www.youtube.com/watch?v=aNnfmGqBtB4&t=12s

16.                       ‘Prof. Dr. Ş. Tuba Liman’ Anısına, https://www.youtube.com/watch?v=WdEqBOoZGus&t=89s

17.                       Ankara Atatürk Sanatoryumu Göğüs Cerrahisi Kliniği Hekimlerinden Yitirdiklerimizin Ardından, https://www.youtube.com/watch?v=AvS7D1wLyHY&t=11s

18.                       Dr. Güven Çetin Belgeseli, https://www.youtube.com/watch?v=XCXMCLVocxU&t=1159s

19.                       Türkiye’de Göğüs Cerrahisi Dalı’nda Yıllara Göre Yayınlar & Dergiler https://profdrirfanyalcinkaya.blogspot.com/2022/06/turkiyede-gogus-cerrahisi-dalinda.html

20.                       Tıpta Uzmanlık Sınavı ve Göğüs Cerrahisi, https://www.akademikakil.com/tipta-uzmanlik-sinavi-ve-gogus-cerrahisi/irfanyalcinkaya/

21.                       Göğüs Cerrahisi Uzmanlık Dalı’nda İnsan Gücü Planlaması, https://www.akademikakil.com/gogus-cerrahisi-uzmanlik-dalinda-insan-gucu-planlamasi/irfanyalcinkaya/

22.                       Pandemi ve Göğüs Cerrahisi, https://www.akademikakil.com/pandemi-ve-gogus-cerrahisi/irfanyalcinkaya/

23.                       Göğüs Cerrahisi Staj Derslerim (Üç Ders), https://profdrirfanyalcinkaya.blogspot.com/2020/08/gogus-cerrahisi-staj-derslerim-uc-ders.html

24.                       Göğüs Cerrahisi Stajı Soru Hazinesi, https://profdrirfanyalcinkaya.blogspot.com/2020/09/gogus-cerrahisi-staji-soru-hazinesi.html

25.                       Hoca Öğütleri 1-2, https://profdrirfanyalcinkaya.blogspot.com/2019/04/hoca-ogutleri-1-2-3.html

26.                       Doçentlik Yolları Taşlı, https://www.akademikakil.com/docentlik-yollari-tasli/irfanyalcinkaya/

27.                       Bir Vaka Münasebetsizliğiyle, https://www.akademikakil.com/bir-vaka-munasebetsizligiyle/irfanyalcinkaya/

28.                        Beşibiryerde, https://www.akademikakil.com/besibiryerde/irfanyalcinkaya/

29.                       Muhalif, https://www.akademikakil.com/muhalif/irfanyalcinkaya/

30.                       Koltuk Sevdası, https://www.akademikakil.com/koltuk-sevdasi/irfanyalcinkaya/

31.                       Türk Göğüs Cerrahisi Derneği İle Çeyrek Asır / Prof. Dr. İrfan Yalçınkaya, https://www.youtube.com/watch?v=gz9s5FKePaQ&t=66s






2024 RAMAZAN BAYRAMI TEBRİĞİM