2 Eylül 2021 Perşembe

TÜSAD HİKÂYEM

TÜSAD HİKÂYEM

NOT: Bu mektubu, TÜSAD (Türkiye Solunum Araştırmaları Derneği) ile yolumu ayırdığım günlerde yazmıştım (18.11.2017), yani bundan yaklaşık 4 yıl önce. TÜSAD Yönetim Kurulu Üyelerine gönderdiğim gibi o zamanlar yönettiğim Süreyyapaşa Göğüs Cerrahisi Kliniği (SGCK) Facebook sayfasında da yayınlamıştım. Daha sonra 13.02.2019 tarihinde bu hesabı da bırakmış ve inaktif hale getirip paylaşımlara son vermiştim. İşte hem bu nedenle ve hem de sosyal medya hesabına herkes ulaşamadığı için önemli bir belge olduğunu düşündüğüm bu mektubu aynen alıntılayıp blogumda tekrar yayınlamaya karar verdim. Mektubun sonuna ayrıca TÜSAD’dan ayrıldıktan sonra bugüne kadar olup bitenlere dair son notumu ve bir de kısa bir slayt video eklemek istedim.

TÜSAD’A VEDA MEKTUBU

Önce TÜSAD vardı…

TÜSAD'ın 18. Ulusal Kongresi, Ankara Atatürk Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Merkezi'nde, Göğüs Cerrahisi Asistanlığımın 1. yılında, 1-5.10.1990 tarihlerinde yapılmıştı. Yeni asistan olduğumdan hastanemizin bir kongreye ev sahipliği yaptığının bile farkına varamamıştım, sıradan bir toplantı sanıp doğru dürüst katılmamıştım. Bu nedenle bunu bir kongre katılımı olarak saymıyorum.

Hekimlik hayatımda ve asistanlık dönemimin 4. yılında iken katıldığım ilk kongre, TÜSAD’ın 24-28.10.1993 tarihinde Kuşadası Korumar Otel’de gerçekleştirdiği 21. Ulusal Kongresi’dir. Kongreye Klinik Şefimiz rahmetli Güven Çetin Hoca’mızla birlikte Ankara Atatürk Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Merkezi, Göğüs Cerrahi Kliniği’nden bir grup uzman ve asistan katılmış, benim de ismimin bulunduğu iki adet sözlü bildiri sunmuştuk. O yıllarda firma desteği pek olmadığından (özellikle cerrahi branştakiler için), kliniğimizdeki ekibin de maddi katkıları ile masraflarımızı karşılamış ve kalacak yer sorununu (daha sonra da uzun yıllar birçok kongrede yaptığımız gibi) değişik resmi kurumların misafirhanelerinde konaklayarak halletmiştik.

Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı’nda Yardımcı Doçent olarak görev yaparken, TÜSAD’ın 1997 ve 1999 yıllarında İstanbul’da ve ayrıca 2000 yılında Türk Göğüs Cerrahisi Derneği (TGCD) ile ortaklaşa Antalya’da gerçekleştirdiği kongrelere bildirilerle katıldım. O yıllarda yeni kurulan Türk Toraks Derneği (TTD)’nin 1997 yılındaki 2. Yıllık Kongresi’ne de katıldım. Ve izleyen yıllarda ağırlıklı olarak TÜSAD dışı derneklerin kongrelerine katıldım.

2005 yılında İstanbul Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 4. Göğüs Cerrahisi Kliniği’ne Şef olarak atandıktan sonra, katıldığım ilk TÜSAD kongresi, 2009 yılındaki 31. Ulusal Kongresi idi. Bu tarihten sonra, bugüne kadar her yıl yapılan TÜSAD kongrelerine klinik olarak oldukça kalabalık bir hekim grubu ve çok sayıda bildiri ile düzenli olarak katıldık. Hekim ve bildiri açısından bu yoğun katılımın semeresini, ilki 2013 yılında sözlü bildiri, 2014 yılında poster bildiri ve bu yıl da (2017) sözlü bildiri ödülleri olmak üzere 3 kere Kongre Göğüs Cerrahisi Bildiri Ödülü kazanarak aldık.

Süreyyapaşa Hastanesi’nde Başhekimlik yaptığım dönemde, Allerji ve İmmünoloji Kliniği Sorumlusu Dr. Ferhan Özşeker, “Hocam, müsaitseniz TÜSAD MYK sizi makamınızda ziyarete etmek istiyor” demişti. Ben de “Ne zaman isterlerse buyursunlar” demiştim. TÜSAD’ın İstanbul’da düzenlediği 1. Ulusal Girişimsel Pulmonoloji Sempozyumu’nun ilk gününde ziyarete geldiler. Hastanemiz B Blok Toplantı Salonunda oldukları haberini alınca vizit sonrası misafirlerimi karşılamaya gittim. ‘Hoşgeldiniz’ dediğimde o zamanki TÜSAD Başkanı Dr. Mecit Süerdem Hoca, “Hocam neden buraya kadar teşrif ettiniz. Biz sizi toplantı bitiminde makamınızda ziyaret edecektik” dedi. Ben de “Kıymetli misafirlerim, hocalarım hastanemize teşrif etmişsiniz, sizleri bizzat karşılamak, hoş geldiniz demek istedim. Makam dediğiniz nedir ki, ben nerede isem makam orasıdır. İlla da makamda ziyaret etmek istiyorsanız, birazdan C Bloktaki Başhekimlik Makamı’na geçeceğim. Buyrun gelin bir kahvemi için” dedim. O da “Hocam, TÜSAD olarak müsaadeniz olursa Süreyyapaşa Hastanesi ile birlikte çalışmak, bilimsel toplantılar ve çalışmalar yapmak istiyoruz” dedi. “Ben de müsaade ne demek, memnuniyetle, Süreyyapaşa sizin çalışma alanınızdır” demiştim. Onlar da sağolsun, o gün başlayan Sempozyuma Süreyyapaşa’dan hangi hekim isterse ücretsiz katılabilme jestinde bulunmuşlardı.

TÜSAD kongrelerine katıldığımda Göğüs Cerrahisi Koordinasyon (Çalışma) Grubu toplantılarına da katılmaya çalışırdım. 2013 yılındaki kongrede yapılan Çalışma Grubu toplantısında Başkan olan Dr. Levent Elbeyli, görev süresinin dolduğunu ve işlerinin yoğunluğundan dolayı devam etmek istemediğini belirterek yeni başkan adayı olarak Prof.Dr. Mehmet Ali Bedirhan’ı kürsüye çıkarıp takdim etti. Ayrıca o toplantıda “Akciğer Hidatik Kisti” konulu Solunum Dergisi’nin bir Özel Sayısı için Editör olup olmayacağımı sordu, ben de kabul ettim. Çalışma Grubu toplantılarına ilgi zaten fazla değildi, oldukça azdı ve salonda on kişi ya var ya yoktu. Toplantı öncesi genç uzmanlar, “abi, başkanlığa aday olursanız birlikte çalışırız” diye bana teklif ettiklerinde ben de “böyle bir şeyi düşünmediğimi, ama bir bakalım” diye cevap vermiştim. Dr. Elbeyli Hocamız, doğrudan Dr. Bedirhan Hocamızı aday gösterince salonda kısa bir sessizlik oldu. Ben de derhal söz alıp “Dr. Bedirhan Hocamız, uzun yıllardır bu camiada görev yapan değerli bir büyüğümüzdür, neden olmasın, gayet uygundur” diye mukabele edince Dr. Bedirhan da “Arkadaşlar, birlikte çalışalım ne dersiniz” deyince orda hazır olanlardan ben dahil dört kişi daha oybirliği ile yeni TÜSAD Göğüs Cerrahisi Çalışma Grubu Yönetimi oluşturuldu. İki yıl kadar bu ekip görev yaptı. 2015 yılındaki kongre öncesi Dr. Bedirhan hocamız, göreve devam etmeyeceğini, ayrılacağını belirtince, ben de bu görevi devralmaya talibim dedim ve hazırlıklara başladım.

Burada kısa bir ara verip “Akciğer Hidatik Kisti” Özel Sayısı (Kitabı)’nın “yayınlanma öyküsü”nden kısaca bahsetmek istiyorum. Aslında bu öykü, ibretlik bir öykü olup bir makale konusu çapındadır. Görevi aldıktan sonra hızla hazırlıklara başladım. Fakat Solunum Dergisi Editörü Dr. Benan Çağlayan ile konuşunca böyle bir özel sayı hazırlığından haberi olmadığını, olsa bile derginin ancak bir yıl sonraki sayılarında yer bulunabileceğini belirtti. O nedenle çok acele etmeden çalışmayı bitirdik, dizgisi de yapıldı. Son kontrolleri yapılırken Solunum Dergisi isim değiştirdi ve İngilizce yayın yapma kararı aldı. Biz yazıların tercüme edilmesini bekleyeduralım, yeni yönetim bu çalışmayı rafa kaldırdı. Ben de yeni TÜSAD Başkanı Dr. Filiz Koşar’la konuyu görüştüğümde, eski yönetim zamanında alınan kararları uygulamak zorunda olmadıklarını söyledi. TÜSAD’dan ümidi kesince bu özel sayıyı yayınlatabilecek bir sürü yerle konuştum, ama çok uğraşmama rağmen bir türlü sonuçlandıramadım. Ortada tamamlanmış ve hatta dizgisi bile bitmiş bir çalışma vardı ve Editör olarak ben bu çalışmada yazıları olan yazarlara karşı mahcup durumda idim. Hatta bu sıkıntılı durumu Türk Göğüs Cerrahisi Derneği (TGCD) İstanbul Şubesi’nin bir toplantısında Dr. Koşar’ın kendisine bizzat biraz da serzeniş ve sitayişle iletmiştim.

Kişiliğim ve kimliğim Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Camiası’nda aşikar olduğu için, o zaman TÜSAD MYK’nun cerrahi üyesi Dr. Akif Turna, çalışma grubu başkan adayı olma konusunda ısrarlı olup olmadığımı sordu, aslında sorduruldu. Ben de “beraberce çalışabiliriz, karşılıklı hoşgörü ve anlayış olursa neden olmasın” dedim ve seçimlere bir ekip oluşturup katıldım. 2016 kongresindeki seçimlere TÜSAD üye listesini güncellemek ve seçim öncesi yeni üyelik yapılıp yapılmayacağını TÜSAD Sekreterliği’ne sorduğumda gerek olmadığını, bugüne kadar olduğu gibi salonda o an hazır bulunan herkesin aday olup oy kullanabileceği söylendi. Ben de ona göre hazırlıklarımı yürüttüm. Süreyyapaşa Göğüs Cerrahisi Kliniği (SGCK)’ni bu şekilde hazırladım. Fakat tam seçim yapılacakken Dr. Erkmen Gülhan geldi ve çalışma grubu üye listesini uzatıp “TÜSAD MYK seçimde sadece bu listedekilerin aday olup oy kullanabileceğini belirtiyor” dedi. Ben de “ama bana öyle söylemediler, salon şu anda dolu ve üye olan olmayan herkes burada, son anda böyle bir şey yapılır mı?” deyince, “TÜSAD yönetimi böyle istiyor, mevzuat böyle” dedi. Mevzuat hazretleri böyle buyurunca maalesef o büyük salon (ki yıllardır TÜSAD çalışma grubu toplantılarına katılırım, ilk defa bu kadar kalabalık gördüm) bir anda neredeyse yarı yarıya boşaldı, benim salondakilere önerdiğim liste bozuldu, kongreye katılan SGCK’lıların bile yarısı oy kullanamadı. Buna rağmen bile en yüksek oyu aldım ve Çalışma Grubu Başkanı oldum.

Vakit geçirmeden ilk iş olarak ‘yılan hikayesi’ne dönen “Akciğer Hidatik Kisti” kitabını bitirmek istedim, meğer sonradan Dr. Akif Turna’dan öğrendim ki, kitabın basılmamasının nedeni benim yazdığım önsözdeki bir paragrafa yapılan itirazmış!. “Sorun bu kadar kolay ve basitti de neden beni bilgilendirip uyarmadınız, sorun neyse hemen halledilirdi” dedim, talep üzerine önsözü 2 sayfaya indirdim, Dr. Filiz Koşar’ın onayına sundum. Ne kadar uğraşılırsa uğraşılsın, kitabın dizilip online olarak TÜSAD web sitesine konması ancak bir sonraki kongrenin hemen öncesinde gerçekleşebildi. Dile kolay tam 3 yıl aldı bir kitabın hazırlanıp basılması, bu macera bile bu kitabın basımı ile taçlandırılabilirdi ama “bu kadarına da pes demektense şükür demek” benim için yeterli oldu. Bu kitap olayından sonra kitap hazırlama ve editörlük konusunda yoğurdu üfleyerek yiyorum.

Kitap dışında Ankara’da Atatürk Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde, 06.05.2016 tarihinde “Akciğer Tüberkülozu Tedavisinde Son Gelişmeler ve Göğüs Cerrahisinde Aramızdan Ayrılanları Anma” Sempozyumu 100’ü aşkın katılımcı ile gerçekleştirildi. Üstelik TÜSAD’a olabildiğince az mali yük getirerek, yükün büyük kısmını ev sahibi hastaneye yükleyerek ve kendi adıma bile en küçük masraf yaptırmadan oldu bütün herşey. Sempozyum ülkemizdeki 4 büyük Sanatoryum’dan değerli konuşmacıları bir araya getirdiği gibi, Türkiye’de bir ilke imza attı. Bu ülkede dünden bugüne Göğüs Cerrahisi alanında görev yapmış ve artık aramızda olmayan meslekdaşlarımızı anma ve onlar hakkında geniş bir arşiv oluşturma fırsatı ve imkanı sağladı. Kurs ve Kongre programı da Göğüs Cerrahisi açısından çok zengindi. Özofagus Hastalıkları, Göğüs Duvarı Deformiteleri ve Periferde Çalışan Göğüs Cerrahisi Uzmanlarının Sorunları & Çözümleri konulu 3 tane Göğüs Cerrahisi’ne spesifik oturum gerçekleştirildi. Bir Çalışma Grubu daha ne yapsındı.

Yeni seçimlere değişik nedenlerle kadroyu yenileyerek girmek istedim. Fakat o da ne, ben mevcut üye listesine göre hazırlanmışken, tam seçim başlayacakken bu seferde resmi çalışma grubu üye listesinin önemli olmadığı, salonda bulunan herkesin aday olup oy kullanabileceği belirtildi TÜSAD sekreterliği tarafından. TÜSAD beni her defasında şaşırtıyor ve zora sokuyordu. Ne olacaksa olsun dedim, seçimi herkese açık, şeffaf şekilde gerçekleştirdim ve bitirdim. Yine en yüksek oyu alarak seçildim, benim dışımda tüm çalışma grubu değişti. Hatta seçim sonunda “açık, adil ve şeffaf” seçimler işte böyle yapılır diye salonda bulunan TGCD Başkanı Dr. Levent Elbeyli’ye seçimi örnek gösterdim. Belki espri ile karışık bir eleştiri babında orada bulunan TÜSAD Başkanı Dr. Filiz Koşar’a da “balkon konuşmasını dışarıda yapacağım” diye de latife yapıp salonu terk ettim.

Seçim sonrası aslında endişelerim arasında olan başkanın kim olacağı konusu gündeme gelince konuşma ve tavırlardan bir şeylerin yolunda gitmediğini hissetim. Hissettim ama bozuntuya vermedim. Yeri gelmişken bir noktaya artık parmak basmak istiyorum. Bir zamanlar büyüklerimizin ve hocalarımızın TGCD seçimlerinde “biz işte bu listeyi uygun gördük” deyip “kabul edenler, etmeyenler, kabul edilmiştir” demelerini ne kadar eleştirmiş ve yadırgamışsak, son zamanlarda özellikle genç göğüs cerrahları arasında ve Üniversite, Dernek gibi kurumlarda kıdem, tecrübe, yaş, titr tanımayan, takmayan bir anlayış da bir o kadar hatalıdır, yanlıştır. Hiyerarşi bozulmuş, ehliyet ve liyakat dikkate alınmaz olmuş, âdap erkan saygı eski zamanlarda kalmıştır. Bu benim şahsen asla kabul edebileceğim ve rıza gösterebileceğim bir durum değildir. İşte son bir yıldır yaşadığım da tam budur. Benden 5-10 yaş küçük, kıdemsiz, deneyimsiz bir grubun yaptıklarına aylarca sabrettim, “la havle vela kuvvete” deyip kızıp sinirlenip oturdum, etrafımdaki yakınlarım dışında halimi, sıkıntımı dernek yönetimi dahil kimseye arzetmedim, tabir-i caizse “kan kustum, kızılcık şerbeti içtim” dedim, dedim demesine de, sonunda benim de tahammül sınırlarımı aştı. Başta bir kişi “seni başkan olarak tanımıyorum” diye mail ortamında yazınca gençlik, çiğlik, cahillik deyip üzerinde çok da durmamıştım ama zaman içinde bu saygısızlık her fırsatta devam edip durdu, üstelik türlü tehditler de eklenerek. Aslında önde bir kişi gibi gözükse de ilerleyen zaman içinde hepsinin dayanışma içinde olduklarını fark ettim. Doğru dürüst bir şey ortaya koymadıkları gibi, yapılanlara da devamlı itiraz etmeyi marifet sandılar. Aradan bir yıl geçmesine rağmen ne benim bir önceki kongrede fikir bazında üretip hazırlığına başladığım yeni kitap çalışmasına başlanılabildi ne de bir sempozyum gerçekleştirilebildi. Kongre programı bile bütün herkesin fikirlerinden de istifade ile zar zor ancak oluşturulabildi. Ona bile kulp bulmakta gecikmediler. Aslında kongre öncesi “istifa kararı alacakları, bu şekilde MYK tarafından bu ve benzeri gerekçelerle Çalışma Grubu Tüzüğünün 3C/10. maddesine istinaden benim görevden alınacağım ve Dr. Filiz Koşar’ın bunların başına gelmek üzere Prof.Dr. Soner Gürsoy’a teklif götürdüğü” değişik kişilerden kulağıma gelmişti. Ben kongre sırasında olan biteni kendisi “neler oluyor Hocam” diye sorma zahmetine bile katlanmasa da, şifahen TÜSAD Başkanı Dr. Arzu Mirici’ye aktardım, sorunun ne olduğunu ve çözüm önerilerimi anlattım. O da “haberi yokmuş gibi” davrandı, ben anlatınca da “Hocam, bu konuyu kongre sonrası ilk MYK’da toplanıp karara bağlayacağız” dedi. Aslında ne Dr. Arzu Mirici, ne Dr. Filiz Koşar, ne Dr. Çağatay Tezel ve ne de başka bir MKYK üyesi bugüne kadar bu veya başka bir konu ile ilgili şahsıma ne bir bilgi/haber verdi, ne bir şey sordu, ne de bir şey paylaştı. Hep ben başkalarından bir şeyler duydum, rivayetler, söylentiler gırla gitti, hep ben onlara bu duyduklarım doğru mu diye sordum, onlar ise kapalı kapılar ardında konuşup kararlar aldılar, yüzüme karşı en küçük bir şey sorup söylemediler. Ben nasılsa bir karara varmazdan evvel en azından beni de bir dinlerler, belge ve bilgileri dikkate alırlar diye düşünürken aslında kongrede her şey halledilip bitirilmiş, hatta belki de kongreden de çok çok önce.

Kongreden döndükten sonra, Dr. Çağatay’a TÜSAD MYK ne zaman toplanacak deyince, o da 19.11.2017 tarihinde Istanbul’da toplanacağını söyledi. Bu yılki kongrede cerrahi kursun dokümanlarını bir kitap şeklinde düzenleyip web sitesinde yayınlama onayı için Dr. Arzu Hoca’ya whatsapp’dan ilettiğimde “Selanik’te MYK toplantısı yapacaklarını, sonucu bildireceğini” yazdı. Bu hususu Dr. Çağatay’a sorduğumda “haberim yok, herkes orada olmayacağı için MYK orada toplanmayacak” dedi. Ben de 09.11.2017 tarihinde TÜSAD Başkanı Dr. Arzu Mirici’yi, telefonla aradığımda “Hocam, Selanik’teki MYK toplantısında Göğüs Cerrahisi Çalışma Grubu konusunu ele alacak mısınız? Ben kongrede sunma imkanı bulamadığım son bir yıllık çalışma raporunu, çalışma grubundaki sorun ile ilgili belgeleri ve çözüm önerilerimi sizle ve Dr. Filiz Koşar’la paylaşayım mı? Benim de bir söz hakkım olsun” deyince kendisi "bu konuyu Selanik’te ele almayacaklarını, yurtdışında olacakları için cep telefonlarından dokümanları indirip bakamayacaklarını, sadece “göğüs travması kurs dokümanlarının” TÜSAD web sitesinde cerrahi çalışma grubu sayfasında yayınlayıp yayınlamayacaklarını karara bağlayacaklarını” söyledi ve “cerrahi çalışma grubu konusu ile ilgili bilgi ve belgeleri dönünce hem kendisine hem de Dr. Filiz Hanıma iletmemi, konuyu bir sonraki TÜSAD MYK toplantısında ele alacaklarını” belirtti.

Ben de önümüzdeki hafta bu konudaki düşüncelerimi, belgeleri ve çözüm önerilerimi paylaşmaya hazırlanıyordum ki, 13.11.2017 tarihinde Selanik’ten dönen Dr. Çağatay’a (ki ben sormadan yine bir şey söylemedi) “ne yaptınız, nasıl geçti toplantınız” deyince “Hocam, maalesef Selanik’e gitmek için havalimanında beklerken TÜSAD MYK bensiz toplanıp sizi görevden alma kararı almış, üzgünüm” dedi. Ben de whatsapp’dan konuyu sorduğumda bana “evet hocam görüştük, sayfamız teknik olarak bu çalışmanızı koymaya uygun değil, size diğer konu hakkında da ayrıntılı bir mesaj yazacağım, şimdi derse girmem gerekiyor” diye yazdı (ilgilenenlere TÜSAD web sitesinde ‘Sunu Merkezi’ bölümünde ‘TÜSAD Toplantı Slaytları’ başlığı altında 2008’den beri onlarca toplantının slaytlarının erişim ve paylaşıma açık olduğunu da hatırlatmak istiyorum, benim emek verip hazırladığım çalışmaya teknik olarak uygun değil denmesi bir ard niyet ifadesi değil de nedir?). Ve aynı gün saat 14.25’de e-postama “Selanik’te ‘olağanüstü’ toplanan” (ben nasıl bir tehlikeli adammışım ki, TÜSAD MYK hem olağanüstü ve hem de yurtdışında toplanıyor) TÜSAD’ın 604 sayılı “Cerrahi Koordinasyon kurulu Başkan Görev Sonu Bildirimi ve Teşekkür” yazısı geldi.

Bu yazıdaki “çalışma grubu içinde barışı sağlayamadığı”m gerekçesine gülüp geçtim doğrusu. Bence barış güzel bir söylem olsa da asıl olan adalettir, hakkaniyettir, saygıdır, emektir, özveridir, heyecandır, vefadır. “İstifa eden üyelerin gerekçesi” dikkate alınmış, ama başkan olarak bugüne kadar benimle ne bir şey paylaşılmış, ne de bir şey sorulmuş, savunma yapmama bile izin verilmemiş; onların “dilekçeleri değerlendirilmiş ve onlarla karşılıklı görüşmeler yapılmış”, ama benimle hiç kimse görüşüp konuşmaya bile tenezzül etmemiş, benim hiçbir sözüm, uyarım dikkate alınmamıştır. Bu noktada tekrar sormak isterim. Dernek yönetimi, çalışma grubu başkanını hiç dinlemeden ve söz hakkı tanımadan diğer üyelerin sözlerine göre hareket etmeyi dernek tüzüğü ve adaletli, diyaloğa dayalı bir yönetim anlayışı ile bağdaştırabiliyor mu? Çalışma grubu başkanı da diğer yönetim kurulu üyeleri gibi seçimle gelen ve belirli bir topluluğun istediği, desteklediği kişilerdir. Dernek öncelikle çalışma grubu başkanına söz hakkı tanımayacaksa yapılan seçimlerin ne anlamı vardır? Bu tavırları ile TÜSAD MYK yönetimsel olarak kötü bir sınav vermiştir.

Aslında son iki yıldır bu kadar yalana dolana, oyuna, kumpasa gerek yoktu. Baştan “İrfan bey, biz seni istemiyoruz arkadaş, bir takım gerekçelerimiz var, en başta da kafa yapın, dünya görüşün” diyebilirlerdi, gerçi icraatlarla ve fiiliyatta hal dili ile söylediler, ama ben bir türlü inanmak istemedim, zamanla belki kişilerin düşünsel yapılarından çok bilimsel olarak ürettiklerine, çalışkanlığına bakarak değerlendirirler ve objektif olmayı seçerler ümidindeydim. TÜSAD farklı fikir ve kişilere açık bir dernektir diye düşündüm saf saf. Ama artık kesin olarak anladım ki, ben yanıldım. TÜSAD kazandı, ben kaybettim. Onlar erdi muradına, benim de hisseme TÜSAD’dan istifa etmek düştü. Anladım ki, ben TÜSAD’da “çirkin ördek yavrusu idim, kuğu olma imkan ve ihtimalim yoktu”. İki yıldır beklenen fırsat nihayet ayaklarına kadar geldi ve iyi kullandılar. Ben ne isem, nasıl gözüküyorsam öyle göründüm, göründüğüm gibi oldum. Takdir edilecek şeyi takdir ettim, eleştirim varsa doğrudan dobra dobra kimseden korkmadan, çekinmeden söyledim bugüne kadar. Celaledin Rumi’nin de dediği gibi “Bizi bilen bilir, bilmeyen de kendisi gibi bilir”.

Bu son kongrede TÜSAD Genişleştirilmiş İstişare Kurulu’na davet edilmiştim. Orada Dr. Arzu Mirici, TÜSAD’ın yakında 50. Kuruluş Yılı’nı kutlayacağını, yeni bir tanıtım ve halkla ilişkiler çalışması yapmayı düşündüklerini, buna da derneğin ismini değiştirerek (Türkiye Solunum Derneği) başlamak istediklerini söylemişti. Ben de söz alıp, bu ülkede Göğüs Hastalıkları alanında ilk TÜSAD’ın olduğunu, gerek gelenek oluşmasını ve gerekse halkın kurum isimlerini mümkünse bir ya da iki kelimeyle ifade etmesini dikkate almak gerektiğini, TÜSAD’ın terim olarak yerleştiğini, ismin değişmesine taraftar olmadığımı belirtmiştim. Bu güne kadar ve son olan bitenleri göz önüne getirip analiz ettiğimde TÜSAD’ın isim değişikliğinden ziyade zihniyet, mentalite, vizyon değişikliğine ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Bu değişikliği yapabileceğine de bugüne kadar olan bitenler dikkate alındığında artık kesinlikle inanmıyorum. TÜSAD bu gidişle hızla tek renk, tek ses, homojen, içe kapalı ve hizipçi bir yapıya evrilecektir. Bugüne kadar ve son hadiselerle birlikte şahsıma yaptıkları incitici, kırıcı ve taraflı davranışlarından dolayı başta Dr. Arzu Mirici ve Dr. Filiz Koşar olmak üzere TÜSAD MYK’yı kınıyor ve -varsa eğer- hakkımı helal etmiyorum. Zira almış oldukları son kararla TÜSAD Yönetim Kurulu, çalışma grubu üyelerinin şahsıma yaptığı saygısızlığa ve haksızlığa prim vermiş, objektif davranılmamış, hatta desteklemiş konuma düşmüştür.

Eğer diğer üyelerle görüşüp dinledikleri gibi başkan olarak beni de bir dinleme zahmetine katlansalardı, 3C/10. maddeyi iyi niyetle işletirler, istifa edenlerin istifaları kabul edilip işleme konulur, son seçimlerde en yüksek oyu alan üyelerden dördü göreve getirilir, bir sonraki seçime kadar benim başkanlığımda devam edilebilirdi. Ki ben seçimler sırasında, bir sonraki seçimlerde aday olmayacağımı en başta deklare etmiştim, tıpkı TGCD Yönetim Kurulu üyesi iken, bir dönem daha devam edebilecek iken ve benden başka herkes devam ederken, bir başka arkadaşımıza da görev yapma fırsatı sağlamak için kendi isteğimle seçimlere! girmemiştim. Makam mevki meraklısı olsam zamanında hastanemdeki Başhekimlik görevimden kendi isteğimle istifa etmezdim. Daha birçok örnek var ama hem yeri burası değil, hem de yazıyı daha fazla uzatmayıp artık nihayete erdirmek istiyorum. Haydi bu birinci önerim uygun bulunmadı, benim görevden ayrılmam isteniyor, o zaman ikinci önerim; benim de rıza gösterebileceğim ve kırgınlığa, kızgınlığa sebep olmayacak 3C/6. maddeyi uygulama önerisi idi. TÜSAD MYK, Göğüs Cerrahisi Koordinasyon Kurulu’nu tümüyle lağvedip kapatabilirdi. Böylece Göğüs Cerrahisi bir sürü çalışma grubundan herhangi bir grup olmaktan kurtulur, üyeleri diğer gruplara dağılabilir, dağıtılabilirdi. Bu aynı zamanda TTD için de örnek teşkil edebilirdi. Mesela ASYOD’da böyle bir çalışma grubu yoktur. Zaten TÜSAD MYK’sında bir cerrah üye var, o Göğüs Cerrahisi Camiası ile Koordinasyonu sağlayabilir, dilek, öneri ve şikayetleri yönetime aktarabilirdi. Zaten Göğüs Hastalıkları Derneklerinde Göğüs Cerrahlarının varlığı bugüne kadar hep tartışma ve şikayet konusu olmuştur. Şunu hep kabul ettim. TÜSAD, TTD, ASYOD gibi dernekler birer Göğüs Hastalıkları Uzmanlık Derneği’dir. Nasıl TGCD Yönetim Kurulu’nda bir tane bile Göğüs Hastalıkları Uzmanı yoksa ve Göğüs Cerrahisi Kongrelerinde Göğüs Hastalıkları konuları yok denecek kadar az ise (ki son kongrede TÜSAD Başkanı Dr. Arzu Mirici, konuyu konuşurken bu ifadeleri yüzüme karşı açıkca söylemiş ve ben de kendisine hak vermişimdir), Göğüs Hastalıkları Dernekleri de TGCD gibi davranmakta haklıdır. İki branş arasında dernek bazında “eşit ortaklık” yoktur, bugüne kadar da ol-a-mamış, gerçekleşmemiştir (mesela TTD, bu söz ve iddia ile rahmetli Güven Hocamızın ve dolayısıyla Ankara Atatürk Sanatoryumu Göğüs Cerrahisinin de kuruluşuna destek verip katkı sağlaması ile yola çıkmıştı, ama yolda herhalde ya bu söz unutuldu ya da bir kaza meydana geldi).

Artık şuna kesin olarak inanıyorum ki, Göğüs Hastalıkları Derneklerinde “Göğüs Cerrahisi Koordinasyon Kurulu / Çalışma Grubu” gibi bir Koordinasyon Kurulu ya da Çalışma Grubu kesinlikle olmamalıdır. Aksi halde hem bu tartışmalar bitmez, hem de Göğüs Cerrahları incinmeye, (hem ağlarım, hem giderim misali) yakınıp sızlanmaya ve sorunlar da artarak devam eder gider.

Dedim ya, TÜSAD MYK, beni dinlemeye anlamaya bile yanaşmadı, doğrudan olağanüstü toplanarak tek yanlı, haksız, ideolojik ve adaletsiz biçimde biletimi (cezamı) kesti. Bu yönetim anlayışı ve zihniyetle, TÜSAD’la yoldaşlık bitti, yollarımız ayrıldı. Tak sepeti koluna. TÜSAD kendi yoluna, ben kendi yoluma.

18.11.2017
Prof. Dr. İrfan Yalçınkaya

SON NOT: Bu mektuptaki TÜSAD’la ilgili bütün söylentiler, görevden alınmamı takip eden dönemde kısa bir süre içinde aynen vaki oldu ve ben haklı çıktım. Aslında kongre öncesi ve sırasında duyduğum bütün söylentiler gerçekti. Benim dışımdaki üyelerin “toplu istifa girişimi” planı, akabinde kongre sonrası dönemde tüzüğün ilgili maddesine istinaden benim görevime son verilmesi, istifa eden üyelerin istifalarının işleme konulmayıp kabul edilmemesi ve başlarına uygun bir başkan bulunup yola devam edilmesi gibi planların hepsi sessiz sedasız ve gizlice, kapalı kapılar ardında planlanmış ve bilahare de uygulamaya konulmuştu.

Fakat beni asıl üzen ve bu tür işlerden el etek çekmeme yol açan şey, bu süreç içinde neredeyse yalnız bırakılmam, Göğüs Cerrahisi Camiası içinde vefalı ve duyarlı az bir topluluk dışında herkesin uzaktan seyredip umursamamasıdır.

Bir konuya farklı açılardan bakan, değişik görüşlerin olması normaldir. Fakat normal olmayan, kapalı ve belirli ortamlarda eleştiri yapan, atıp tutan, mangalda kül bırakmayan birçok insanın değişik nedenlerle üç maymunu oynamaları ve anlamlı sessizlikleridir. Vurdumduymazlık, ‘bana neci’lik, “eller ne der, ne düşünür” endişesi, menfaatlerinden olma korkusu, eski hesaplar, herkeste ve her şeyde kusur arama ve müzmin muhaliflik olma hastalığı gibi huylar çoğumuzu etkisi altına almış durumdadır.

Yine de görevden alınmama rağmen, son kongredeki cerrahi kurs (Vakalar Eşliğinde Göğüs Travması) sunumlarını yeniden düzenleyip diğer ekleriyle birlikte e-kitap şeklinde hazırlayıp we transfer dosya aktarım yoluyla 50 ila 100 kişi arasındaki göğüs cerrahisi asistan ve uzmanına gönderdim.

Çok geçmedi, TÜSAD aldığı bir kararla yeni dönemde yeni yönetim kurulunda cerrah üye olmamasına karar verdi, Halbuki ben mektubumda buna da değinmiş ve çözüm önerimi de söylemiştim. Demiştim ki; “…TÜSAD MYK, Göğüs Cerrahisi Koordinasyon Kurulu’nu tümüyle lağvedip kapatabilirdi. Böylece Göğüs Cerrahisi bir sürü çalışma grubundan herhangi bir grup olmaktan kurtulur, üyeleri diğer gruplara dağılabilir, dağıtılabilirdi. Bu aynı zamanda TTD için de örnek teşkil edebilirdi. Mesela ASYOD’da böyle bir çalışma grubu yoktur. Zaten TÜSAD MYK’sında bir cerrah üye var, o Göğüs Cerrahisi Camiası ile Koordinasyonu sağlayabilir, dilek, öneri ve şikayetleri yönetime aktarabilirdi…”. Fakat TÜSAD ne yaptı, tam tersini yaptı. TÜSAD Yönetim Kurulu’nda yeni dönemde bir cerrah üyeye yer vermediği gibi gelen tepkiler üzerine TÜSAD Göğüs Cerrahisi Koordinasyon Kurulu’nu lağvetmedi ama bir nev’i pasifize etti, sıradanlaştırdı. Hatta Çocuk Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Hastalıkları Hemşireliği diye iki yeni koordinasyon kurulu daha kurulmuş. Göğüs Cerrahisi herhangi bir çalışma grubu olmaktan, koordinasyon kurullarından biri olmaya doğru evrilmiş o kadar. Şimdi bir göz attım da TÜSAD Göğüs Cerrahisi Koordinasyon Kurulu sayfası bile büyük ölçüde benim başkan olduğum dönemde hazırladığım gibi öylece duruyor.

2017 yılında katıldığım son kongrede dernek başkanı ile bu konuları konuşurken laf arasında bana demişti ki; “TÜSAD olarak siz göğüs cerrahlarına derneğimizde faaliyet imkânı tanıyoruz, burs veriyoruz, ilaç şirketlerinin ve medikal firmaların bize sağladığı koşulsuz?! eğitim desteğinden sizi de faydalandırıyoruz, daha ne istiyorsunuz?”.

Dedim ya, onca şeyden sonra sesli sedalı “çekildim izzet-i ikbâl ile bab-ı TÜSAD üyeliğinden”. Zararın neresinden dönülse kârdır. Geçti, gitti. TÜSAD hikâyem bitti. Bu defter bir daha açılmamacasına kapandı. Her şey mâzide kaldı.

02.09.2021

Prof. Dr. İrfan Yalçınkaya




TÜSAD HİKAYEM * PROF. DR. İRFAN YALÇINKAYA




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

2024 RAMAZAN BAYRAMI TEBRİĞİM