TÜSAD HİKÂYEM
NOT: Bu mektubu, TÜSAD (Türkiye Solunum Araştırmaları Derneği) ile yolumu ayırdığım günlerde yazmıştım (18.11.2017), yani bundan yaklaşık 4 yıl önce. TÜSAD Yönetim Kurulu Üyelerine gönderdiğim gibi o zamanlar yönettiğim Süreyyapaşa Göğüs Cerrahisi Kliniği (SGCK) Facebook sayfasında da yayınlamıştım. Daha sonra 13.02.2019 tarihinde bu hesabı da bırakmış ve inaktif hale getirip paylaşımlara son vermiştim. İşte hem bu nedenle ve hem de sosyal medya hesabına herkes ulaşamadığı için önemli bir belge olduğunu düşündüğüm bu mektubu aynen alıntılayıp blogumda tekrar yayınlamaya karar verdim. Mektubun sonuna ayrıca TÜSAD’dan ayrıldıktan sonra bugüne kadar olup bitenlere dair son notumu ve bir de kısa bir slayt video eklemek istedim.
TÜSAD’A VEDA MEKTUBU
Önce TÜSAD vardı…
TÜSAD'ın 18. Ulusal Kongresi, Ankara Atatürk Göğüs Hastalıkları ve Göğüs
Cerrahisi Merkezi'nde, Göğüs Cerrahisi Asistanlığımın 1. yılında, 1-5.10.1990
tarihlerinde yapılmıştı. Yeni asistan olduğumdan hastanemizin bir kongreye ev
sahipliği yaptığının bile farkına varamamıştım, sıradan bir toplantı sanıp
doğru dürüst katılmamıştım. Bu nedenle bunu bir kongre katılımı olarak
saymıyorum.
Hekimlik hayatımda ve asistanlık dönemimin 4. yılında iken katıldığım ilk
kongre, TÜSAD’ın 24-28.10.1993 tarihinde Kuşadası Korumar Otel’de
gerçekleştirdiği 21. Ulusal Kongresi’dir. Kongreye Klinik Şefimiz rahmetli
Güven Çetin Hoca’mızla birlikte Ankara Atatürk Göğüs Hastalıkları ve Göğüs
Cerrahisi Merkezi, Göğüs Cerrahi Kliniği’nden bir grup uzman ve asistan
katılmış, benim de ismimin bulunduğu iki adet sözlü bildiri sunmuştuk. O
yıllarda firma desteği pek olmadığından (özellikle cerrahi branştakiler için),
kliniğimizdeki ekibin de maddi katkıları ile masraflarımızı karşılamış ve
kalacak yer sorununu (daha sonra da uzun yıllar birçok kongrede yaptığımız
gibi) değişik resmi kurumların misafirhanelerinde konaklayarak halletmiştik.
Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı’nda
Yardımcı Doçent olarak görev yaparken, TÜSAD’ın 1997 ve 1999 yıllarında
İstanbul’da ve ayrıca 2000 yılında Türk Göğüs Cerrahisi Derneği (TGCD) ile
ortaklaşa Antalya’da gerçekleştirdiği kongrelere bildirilerle katıldım. O
yıllarda yeni kurulan Türk Toraks Derneği (TTD)’nin 1997 yılındaki 2. Yıllık
Kongresi’ne de katıldım. Ve izleyen yıllarda ağırlıklı olarak TÜSAD dışı
derneklerin kongrelerine katıldım.
2005 yılında İstanbul Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim
ve Araştırma Hastanesi, 4. Göğüs Cerrahisi Kliniği’ne Şef olarak atandıktan
sonra, katıldığım ilk TÜSAD kongresi, 2009 yılındaki 31. Ulusal Kongresi idi.
Bu tarihten sonra, bugüne kadar her yıl yapılan TÜSAD kongrelerine klinik
olarak oldukça kalabalık bir hekim grubu ve çok sayıda bildiri ile düzenli
olarak katıldık. Hekim ve bildiri açısından bu yoğun katılımın semeresini, ilki
2013 yılında sözlü bildiri, 2014 yılında poster bildiri ve bu yıl da (2017)
sözlü bildiri ödülleri olmak üzere 3 kere Kongre Göğüs Cerrahisi Bildiri Ödülü
kazanarak aldık.
Süreyyapaşa Hastanesi’nde Başhekimlik yaptığım dönemde, Allerji ve İmmünoloji
Kliniği Sorumlusu Dr. Ferhan Özşeker, “Hocam, müsaitseniz TÜSAD MYK sizi
makamınızda ziyarete etmek istiyor” demişti. Ben de “Ne zaman isterlerse
buyursunlar” demiştim. TÜSAD’ın İstanbul’da düzenlediği 1. Ulusal Girişimsel
Pulmonoloji Sempozyumu’nun ilk gününde ziyarete geldiler. Hastanemiz B Blok
Toplantı Salonunda oldukları haberini alınca vizit sonrası misafirlerimi
karşılamaya gittim. ‘Hoşgeldiniz’ dediğimde o zamanki TÜSAD Başkanı Dr. Mecit
Süerdem Hoca, “Hocam neden buraya kadar teşrif ettiniz. Biz sizi toplantı
bitiminde makamınızda ziyaret edecektik” dedi. Ben de “Kıymetli misafirlerim,
hocalarım hastanemize teşrif etmişsiniz, sizleri bizzat karşılamak, hoş
geldiniz demek istedim. Makam dediğiniz nedir ki, ben nerede isem makam
orasıdır. İlla da makamda ziyaret etmek istiyorsanız, birazdan C Bloktaki
Başhekimlik Makamı’na geçeceğim. Buyrun gelin bir kahvemi için” dedim. O da
“Hocam, TÜSAD olarak müsaadeniz olursa Süreyyapaşa Hastanesi ile birlikte
çalışmak, bilimsel toplantılar ve çalışmalar yapmak istiyoruz” dedi. “Ben de
müsaade ne demek, memnuniyetle, Süreyyapaşa sizin çalışma alanınızdır”
demiştim. Onlar da sağolsun, o gün başlayan Sempozyuma
Süreyyapaşa’dan hangi hekim isterse ücretsiz katılabilme jestinde
bulunmuşlardı.
TÜSAD kongrelerine katıldığımda Göğüs Cerrahisi Koordinasyon (Çalışma) Grubu
toplantılarına da katılmaya çalışırdım. 2013 yılındaki kongrede yapılan Çalışma
Grubu toplantısında Başkan olan Dr. Levent Elbeyli, görev süresinin dolduğunu
ve işlerinin yoğunluğundan dolayı devam etmek istemediğini belirterek yeni
başkan adayı olarak Prof.Dr. Mehmet Ali Bedirhan’ı kürsüye çıkarıp takdim etti.
Ayrıca o toplantıda “Akciğer Hidatik Kisti” konulu Solunum Dergisi’nin bir Özel
Sayısı için Editör olup olmayacağımı sordu, ben de kabul ettim. Çalışma Grubu
toplantılarına ilgi zaten fazla değildi, oldukça azdı ve salonda on kişi ya var
ya yoktu. Toplantı öncesi genç uzmanlar, “abi, başkanlığa aday olursanız
birlikte çalışırız” diye bana teklif ettiklerinde ben de “böyle bir şeyi
düşünmediğimi, ama bir bakalım” diye cevap vermiştim. Dr. Elbeyli Hocamız,
doğrudan Dr. Bedirhan Hocamızı aday gösterince salonda kısa bir sessizlik oldu.
Ben de derhal söz alıp “Dr. Bedirhan Hocamız, uzun yıllardır bu camiada görev
yapan değerli bir büyüğümüzdür, neden olmasın, gayet uygundur” diye mukabele
edince Dr. Bedirhan da “Arkadaşlar, birlikte çalışalım ne dersiniz” deyince
orda hazır olanlardan ben dahil dört kişi daha oybirliği ile yeni TÜSAD Göğüs
Cerrahisi Çalışma Grubu Yönetimi oluşturuldu. İki yıl kadar bu ekip görev
yaptı. 2015 yılındaki kongre öncesi Dr. Bedirhan hocamız, göreve devam
etmeyeceğini, ayrılacağını belirtince, ben de bu görevi devralmaya talibim
dedim ve hazırlıklara başladım.
Burada kısa bir ara verip “Akciğer Hidatik Kisti” Özel Sayısı (Kitabı)’nın
“yayınlanma öyküsü”nden kısaca bahsetmek istiyorum. Aslında bu öykü, ibretlik
bir öykü olup bir makale konusu çapındadır. Görevi aldıktan sonra hızla
hazırlıklara başladım. Fakat Solunum Dergisi Editörü Dr. Benan Çağlayan ile
konuşunca böyle bir özel sayı hazırlığından haberi olmadığını, olsa bile
derginin ancak bir yıl sonraki sayılarında yer bulunabileceğini belirtti. O
nedenle çok acele etmeden çalışmayı bitirdik, dizgisi de yapıldı. Son kontrolleri
yapılırken Solunum Dergisi isim değiştirdi ve İngilizce yayın yapma kararı
aldı. Biz yazıların tercüme edilmesini bekleyeduralım, yeni yönetim bu
çalışmayı rafa kaldırdı. Ben de yeni TÜSAD Başkanı Dr. Filiz Koşar’la konuyu
görüştüğümde, eski yönetim zamanında alınan kararları uygulamak zorunda
olmadıklarını söyledi. TÜSAD’dan ümidi kesince bu özel sayıyı yayınlatabilecek
bir sürü yerle konuştum, ama çok uğraşmama rağmen bir türlü sonuçlandıramadım.
Ortada tamamlanmış ve hatta dizgisi bile bitmiş bir çalışma vardı ve Editör
olarak ben bu çalışmada yazıları olan yazarlara karşı mahcup durumda idim.
Hatta bu sıkıntılı durumu Türk Göğüs Cerrahisi Derneği (TGCD) İstanbul
Şubesi’nin bir toplantısında Dr. Koşar’ın kendisine bizzat biraz da serzeniş ve
sitayişle iletmiştim.
Kişiliğim ve kimliğim Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Camiası’nda aşikar
olduğu için, o zaman TÜSAD MYK’nun cerrahi üyesi Dr. Akif Turna, çalışma grubu
başkan adayı olma konusunda ısrarlı olup olmadığımı sordu, aslında sorduruldu.
Ben de “beraberce çalışabiliriz, karşılıklı hoşgörü ve anlayış olursa neden
olmasın” dedim ve seçimlere bir ekip oluşturup katıldım. 2016 kongresindeki
seçimlere TÜSAD üye listesini güncellemek ve seçim öncesi yeni üyelik yapılıp
yapılmayacağını TÜSAD Sekreterliği’ne sorduğumda gerek olmadığını,
bugüne kadar olduğu gibi salonda o an hazır bulunan herkesin aday olup oy
kullanabileceği söylendi. Ben de ona göre hazırlıklarımı yürüttüm.
Süreyyapaşa Göğüs Cerrahisi Kliniği (SGCK)’ni bu şekilde hazırladım. Fakat tam
seçim yapılacakken Dr. Erkmen Gülhan geldi ve çalışma grubu üye listesini
uzatıp “TÜSAD MYK seçimde sadece bu listedekilerin aday olup oy
kullanabileceğini belirtiyor” dedi. Ben de “ama bana öyle söylemediler, salon
şu anda dolu ve üye olan olmayan herkes burada, son anda böyle bir şey yapılır
mı?” deyince, “TÜSAD yönetimi böyle istiyor, mevzuat böyle” dedi. Mevzuat
hazretleri böyle buyurunca maalesef o büyük salon (ki yıllardır TÜSAD çalışma
grubu toplantılarına katılırım, ilk defa bu kadar kalabalık gördüm) bir anda
neredeyse yarı yarıya boşaldı, benim salondakilere önerdiğim liste bozuldu,
kongreye katılan SGCK’lıların bile yarısı oy kullanamadı. Buna rağmen bile en
yüksek oyu aldım ve Çalışma Grubu Başkanı oldum.
Vakit geçirmeden ilk iş olarak ‘yılan hikayesi’ne dönen “Akciğer Hidatik Kisti”
kitabını bitirmek istedim, meğer sonradan Dr. Akif Turna’dan öğrendim ki,
kitabın basılmamasının nedeni benim yazdığım önsözdeki bir paragrafa yapılan
itirazmış!. “Sorun bu kadar kolay ve basitti de neden beni bilgilendirip
uyarmadınız, sorun neyse hemen halledilirdi” dedim, talep üzerine önsözü 2
sayfaya indirdim, Dr. Filiz Koşar’ın onayına sundum. Ne kadar uğraşılırsa
uğraşılsın, kitabın dizilip online olarak TÜSAD web sitesine konması ancak bir
sonraki kongrenin hemen öncesinde gerçekleşebildi. Dile kolay tam 3 yıl aldı
bir kitabın hazırlanıp basılması, bu macera bile bu kitabın basımı ile
taçlandırılabilirdi ama “bu kadarına da pes demektense şükür demek” benim için
yeterli oldu. Bu kitap olayından sonra kitap hazırlama ve editörlük konusunda
yoğurdu üfleyerek yiyorum.
Kitap dışında Ankara’da Atatürk Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve
Araştırma Hastanesi’nde, 06.05.2016 tarihinde “Akciğer Tüberkülozu Tedavisinde
Son Gelişmeler ve Göğüs Cerrahisinde Aramızdan Ayrılanları Anma” Sempozyumu
100’ü aşkın katılımcı ile gerçekleştirildi. Üstelik TÜSAD’a olabildiğince az
mali yük getirerek, yükün büyük kısmını ev sahibi hastaneye yükleyerek ve kendi
adıma bile en küçük masraf yaptırmadan oldu bütün herşey. Sempozyum ülkemizdeki
4 büyük Sanatoryum’dan değerli konuşmacıları bir araya getirdiği gibi,
Türkiye’de bir ilke imza attı. Bu ülkede dünden bugüne Göğüs Cerrahisi alanında
görev yapmış ve artık aramızda olmayan meslekdaşlarımızı anma ve onlar hakkında
geniş bir arşiv oluşturma fırsatı ve imkanı sağladı. Kurs ve Kongre programı da
Göğüs Cerrahisi açısından çok zengindi. Özofagus Hastalıkları, Göğüs Duvarı
Deformiteleri ve Periferde Çalışan Göğüs Cerrahisi Uzmanlarının Sorunları &
Çözümleri konulu 3 tane Göğüs Cerrahisi’ne spesifik oturum gerçekleştirildi.
Bir Çalışma Grubu daha ne yapsındı.
Yeni seçimlere değişik nedenlerle kadroyu yenileyerek girmek istedim. Fakat o
da ne, ben mevcut üye listesine göre hazırlanmışken, tam seçim
başlayacakken bu seferde resmi çalışma grubu üye listesinin önemli olmadığı,
salonda bulunan herkesin aday olup oy kullanabileceği belirtildi TÜSAD
sekreterliği tarafından. TÜSAD beni her defasında şaşırtıyor ve zora sokuyordu.
Ne olacaksa olsun dedim, seçimi herkese açık, şeffaf şekilde
gerçekleştirdim ve bitirdim. Yine en yüksek oyu alarak seçildim, benim
dışımda tüm çalışma grubu değişti. Hatta seçim sonunda “açık, adil ve şeffaf”
seçimler işte böyle yapılır diye salonda bulunan TGCD Başkanı Dr. Levent
Elbeyli’ye seçimi örnek gösterdim. Belki espri ile karışık bir eleştiri babında
orada bulunan TÜSAD Başkanı Dr. Filiz Koşar’a da “balkon konuşmasını dışarıda
yapacağım” diye de latife yapıp salonu terk ettim.
Seçim sonrası aslında endişelerim arasında olan başkanın kim olacağı konusu gündeme
gelince konuşma ve tavırlardan bir şeylerin yolunda gitmediğini hissetim.
Hissettim ama bozuntuya vermedim. Yeri gelmişken bir noktaya artık parmak
basmak istiyorum. Bir zamanlar büyüklerimizin ve hocalarımızın TGCD
seçimlerinde “biz işte bu listeyi uygun gördük” deyip “kabul edenler,
etmeyenler, kabul edilmiştir” demelerini ne kadar eleştirmiş ve yadırgamışsak,
son zamanlarda özellikle genç göğüs cerrahları arasında ve Üniversite, Dernek
gibi kurumlarda kıdem, tecrübe, yaş, titr tanımayan, takmayan bir anlayış da
bir o kadar hatalıdır, yanlıştır. Hiyerarşi bozulmuş, ehliyet ve liyakat
dikkate alınmaz olmuş, âdap erkan saygı eski zamanlarda kalmıştır. Bu benim
şahsen asla kabul edebileceğim ve rıza gösterebileceğim bir durum değildir.
İşte son bir yıldır yaşadığım da tam budur. Benden 5-10 yaş küçük, kıdemsiz,
deneyimsiz bir grubun yaptıklarına aylarca sabrettim, “la havle vela kuvvete”
deyip kızıp sinirlenip oturdum, etrafımdaki yakınlarım dışında halimi,
sıkıntımı dernek yönetimi dahil kimseye arzetmedim, tabir-i caizse “kan kustum,
kızılcık şerbeti içtim” dedim, dedim demesine de, sonunda benim de tahammül
sınırlarımı aştı. Başta bir kişi “seni başkan olarak tanımıyorum” diye mail
ortamında yazınca gençlik, çiğlik, cahillik deyip üzerinde çok da durmamıştım
ama zaman içinde bu saygısızlık her fırsatta devam edip durdu, üstelik türlü
tehditler de eklenerek. Aslında önde bir kişi gibi gözükse de ilerleyen zaman
içinde hepsinin dayanışma içinde olduklarını fark ettim. Doğru dürüst bir şey
ortaya koymadıkları gibi, yapılanlara da devamlı itiraz etmeyi marifet
sandılar. Aradan bir yıl geçmesine rağmen ne benim bir önceki kongrede fikir
bazında üretip hazırlığına başladığım yeni kitap çalışmasına başlanılabildi ne
de bir sempozyum gerçekleştirilebildi. Kongre programı bile bütün herkesin
fikirlerinden de istifade ile zar zor ancak oluşturulabildi. Ona bile kulp
bulmakta gecikmediler. Aslında kongre öncesi “istifa kararı alacakları, bu
şekilde MYK tarafından bu ve benzeri gerekçelerle Çalışma Grubu Tüzüğünün 3C/10.
maddesine istinaden benim görevden alınacağım ve Dr. Filiz Koşar’ın bunların
başına gelmek üzere Prof.Dr. Soner Gürsoy’a teklif götürdüğü” değişik
kişilerden kulağıma gelmişti. Ben kongre sırasında olan biteni kendisi “neler
oluyor Hocam” diye sorma zahmetine bile katlanmasa da, şifahen TÜSAD Başkanı
Dr. Arzu Mirici’ye aktardım, sorunun ne olduğunu ve çözüm önerilerimi anlattım.
O da “haberi yokmuş gibi” davrandı, ben anlatınca da “Hocam, bu konuyu kongre
sonrası ilk MYK’da toplanıp karara bağlayacağız” dedi. Aslında ne Dr. Arzu
Mirici, ne Dr. Filiz Koşar, ne Dr. Çağatay Tezel ve ne de başka bir MKYK üyesi
bugüne kadar bu veya başka bir konu ile ilgili şahsıma ne bir bilgi/haber
verdi, ne bir şey sordu, ne de bir şey paylaştı. Hep ben başkalarından bir şeyler
duydum, rivayetler, söylentiler gırla gitti, hep ben onlara bu duyduklarım
doğru mu diye sordum, onlar ise kapalı kapılar ardında konuşup kararlar
aldılar, yüzüme karşı en küçük bir şey sorup söylemediler. Ben nasılsa bir
karara varmazdan evvel en azından beni de bir dinlerler, belge ve bilgileri
dikkate alırlar diye düşünürken aslında kongrede her şey halledilip bitirilmiş,
hatta belki de kongreden de çok çok önce.
Kongreden döndükten sonra, Dr. Çağatay’a TÜSAD MYK ne zaman toplanacak deyince,
o da 19.11.2017 tarihinde Istanbul’da toplanacağını söyledi. Bu yılki kongrede
cerrahi kursun dokümanlarını bir kitap şeklinde düzenleyip web sitesinde
yayınlama onayı için Dr. Arzu Hoca’ya whatsapp’dan ilettiğimde “Selanik’te MYK
toplantısı yapacaklarını, sonucu bildireceğini” yazdı. Bu hususu Dr. Çağatay’a
sorduğumda “haberim yok, herkes orada olmayacağı için MYK orada toplanmayacak”
dedi. Ben de 09.11.2017 tarihinde TÜSAD Başkanı Dr. Arzu Mirici’yi, telefonla
aradığımda “Hocam, Selanik’teki MYK toplantısında Göğüs Cerrahisi Çalışma Grubu
konusunu ele alacak mısınız? Ben kongrede sunma imkanı bulamadığım son bir
yıllık çalışma raporunu, çalışma grubundaki sorun ile ilgili belgeleri ve çözüm
önerilerimi sizle ve Dr. Filiz Koşar’la paylaşayım mı? Benim de bir söz hakkım
olsun” deyince kendisi "bu konuyu Selanik’te ele almayacaklarını,
yurtdışında olacakları için cep telefonlarından dokümanları indirip
bakamayacaklarını, sadece “göğüs travması kurs dokümanlarının” TÜSAD web
sitesinde cerrahi çalışma grubu sayfasında yayınlayıp yayınlamayacaklarını
karara bağlayacaklarını” söyledi ve “cerrahi çalışma grubu konusu ile ilgili
bilgi ve belgeleri dönünce hem kendisine hem de Dr. Filiz Hanıma iletmemi,
konuyu bir sonraki TÜSAD MYK toplantısında ele alacaklarını” belirtti.
Ben de önümüzdeki hafta bu konudaki düşüncelerimi, belgeleri ve çözüm
önerilerimi paylaşmaya hazırlanıyordum ki, 13.11.2017 tarihinde
Selanik’ten dönen Dr. Çağatay’a (ki ben sormadan yine bir şey söylemedi) “ne
yaptınız, nasıl geçti toplantınız” deyince “Hocam, maalesef Selanik’e gitmek
için havalimanında beklerken TÜSAD MYK bensiz toplanıp sizi görevden alma
kararı almış, üzgünüm” dedi. Ben de whatsapp’dan konuyu sorduğumda bana “evet
hocam görüştük, sayfamız teknik olarak bu çalışmanızı koymaya uygun değil, size
diğer konu hakkında da ayrıntılı bir mesaj yazacağım, şimdi derse girmem
gerekiyor” diye yazdı (ilgilenenlere TÜSAD web sitesinde ‘Sunu Merkezi’
bölümünde ‘TÜSAD Toplantı Slaytları’ başlığı altında 2008’den beri onlarca
toplantının slaytlarının erişim ve paylaşıma açık olduğunu da hatırlatmak
istiyorum, benim emek verip hazırladığım çalışmaya teknik olarak uygun değil
denmesi bir ard niyet ifadesi değil de nedir?). Ve aynı gün saat 14.25’de
e-postama “Selanik’te ‘olağanüstü’ toplanan” (ben nasıl bir tehlikeli adammışım
ki, TÜSAD MYK hem olağanüstü ve hem de yurtdışında toplanıyor) TÜSAD’ın 604
sayılı “Cerrahi Koordinasyon kurulu Başkan Görev Sonu Bildirimi ve Teşekkür”
yazısı geldi.
Bu yazıdaki “çalışma grubu içinde barışı sağlayamadığı”m gerekçesine gülüp
geçtim doğrusu. Bence barış güzel bir söylem olsa da asıl olan adalettir,
hakkaniyettir, saygıdır, emektir, özveridir, heyecandır, vefadır. “İstifa eden
üyelerin gerekçesi” dikkate alınmış, ama başkan olarak bugüne kadar benimle ne
bir şey paylaşılmış, ne de bir şey sorulmuş, savunma yapmama bile izin
verilmemiş; onların “dilekçeleri değerlendirilmiş ve onlarla karşılıklı
görüşmeler yapılmış”, ama benimle hiç kimse görüşüp konuşmaya bile tenezzül
etmemiş, benim hiçbir sözüm, uyarım dikkate alınmamıştır. Bu noktada tekrar
sormak isterim. Dernek yönetimi, çalışma grubu başkanını hiç dinlemeden ve söz
hakkı tanımadan diğer üyelerin sözlerine göre hareket etmeyi dernek tüzüğü ve
adaletli, diyaloğa dayalı bir yönetim anlayışı ile bağdaştırabiliyor mu? Çalışma
grubu başkanı da diğer yönetim kurulu üyeleri gibi seçimle gelen ve belirli bir
topluluğun istediği, desteklediği kişilerdir. Dernek öncelikle çalışma grubu
başkanına söz hakkı tanımayacaksa yapılan seçimlerin ne anlamı vardır? Bu
tavırları ile TÜSAD MYK yönetimsel olarak kötü bir sınav vermiştir.
Aslında son iki yıldır bu kadar yalana dolana, oyuna, kumpasa gerek yoktu.
Baştan “İrfan bey, biz seni istemiyoruz arkadaş, bir takım gerekçelerimiz var,
en başta da kafa yapın, dünya görüşün” diyebilirlerdi, gerçi icraatlarla
ve fiiliyatta hal dili ile söylediler, ama ben bir türlü inanmak istemedim,
zamanla belki kişilerin düşünsel yapılarından çok bilimsel olarak
ürettiklerine, çalışkanlığına bakarak değerlendirirler ve objektif olmayı
seçerler ümidindeydim. TÜSAD farklı fikir ve kişilere açık bir dernektir diye
düşündüm saf saf. Ama artık kesin olarak anladım ki, ben yanıldım. TÜSAD
kazandı, ben kaybettim. Onlar erdi muradına, benim de hisseme TÜSAD’dan istifa
etmek düştü. Anladım ki, ben TÜSAD’da “çirkin ördek yavrusu idim, kuğu olma
imkan ve ihtimalim yoktu”. İki yıldır beklenen fırsat nihayet ayaklarına kadar
geldi ve iyi kullandılar. Ben ne isem, nasıl gözüküyorsam öyle göründüm,
göründüğüm gibi oldum. Takdir edilecek şeyi takdir ettim, eleştirim varsa
doğrudan dobra dobra kimseden korkmadan, çekinmeden söyledim bugüne kadar.
Celaledin Rumi’nin de dediği gibi “Bizi bilen bilir, bilmeyen de kendisi gibi
bilir”.
Bu son kongrede TÜSAD Genişleştirilmiş İstişare Kurulu’na davet edilmiştim.
Orada Dr. Arzu Mirici, TÜSAD’ın yakında 50. Kuruluş Yılı’nı kutlayacağını, yeni
bir tanıtım ve halkla ilişkiler çalışması yapmayı düşündüklerini, buna da
derneğin ismini değiştirerek (Türkiye Solunum Derneği) başlamak istediklerini
söylemişti. Ben de söz alıp, bu ülkede Göğüs Hastalıkları alanında ilk TÜSAD’ın
olduğunu, gerek gelenek oluşmasını ve gerekse halkın kurum isimlerini mümkünse
bir ya da iki kelimeyle ifade etmesini dikkate almak gerektiğini, TÜSAD’ın
terim olarak yerleştiğini, ismin değişmesine taraftar olmadığımı belirtmiştim.
Bu güne kadar ve son olan bitenleri göz önüne getirip analiz ettiğimde TÜSAD’ın
isim değişikliğinden ziyade zihniyet, mentalite, vizyon değişikliğine
ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Bu değişikliği yapabileceğine de bugüne kadar
olan bitenler dikkate alındığında artık kesinlikle inanmıyorum. TÜSAD bu
gidişle hızla tek renk, tek ses, homojen, içe kapalı ve hizipçi bir yapıya
evrilecektir. Bugüne kadar ve son hadiselerle birlikte şahsıma yaptıkları
incitici, kırıcı ve taraflı davranışlarından dolayı başta Dr. Arzu Mirici ve
Dr. Filiz Koşar olmak üzere TÜSAD MYK’yı kınıyor ve -varsa eğer- hakkımı helal
etmiyorum. Zira almış oldukları son kararla TÜSAD Yönetim Kurulu, çalışma grubu
üyelerinin şahsıma yaptığı saygısızlığa ve haksızlığa prim vermiş, objektif
davranılmamış, hatta desteklemiş konuma düşmüştür.
Eğer diğer üyelerle görüşüp dinledikleri gibi başkan olarak beni de bir dinleme
zahmetine katlansalardı, 3C/10. maddeyi iyi niyetle işletirler, istifa
edenlerin istifaları kabul edilip işleme konulur, son seçimlerde en yüksek oyu
alan üyelerden dördü göreve getirilir, bir sonraki seçime kadar benim
başkanlığımda devam edilebilirdi. Ki ben seçimler sırasında, bir sonraki
seçimlerde aday olmayacağımı en başta deklare etmiştim, tıpkı TGCD Yönetim Kurulu
üyesi iken, bir dönem daha devam edebilecek iken ve benden başka herkes devam
ederken, bir başka arkadaşımıza da görev yapma fırsatı sağlamak için kendi
isteğimle seçimlere! girmemiştim. Makam mevki meraklısı olsam zamanında
hastanemdeki Başhekimlik görevimden kendi isteğimle istifa etmezdim. Daha
birçok örnek var ama hem yeri burası değil, hem de yazıyı daha fazla uzatmayıp
artık nihayete erdirmek istiyorum. Haydi bu birinci önerim uygun bulunmadı,
benim görevden ayrılmam isteniyor, o zaman ikinci önerim; benim de rıza
gösterebileceğim ve kırgınlığa, kızgınlığa sebep olmayacak 3C/6. maddeyi
uygulama önerisi idi. TÜSAD MYK, Göğüs Cerrahisi Koordinasyon Kurulu’nu tümüyle
lağvedip kapatabilirdi. Böylece Göğüs Cerrahisi bir sürü çalışma grubundan
herhangi bir grup olmaktan kurtulur, üyeleri diğer gruplara dağılabilir,
dağıtılabilirdi. Bu aynı zamanda TTD için de örnek teşkil edebilirdi. Mesela
ASYOD’da böyle bir çalışma grubu yoktur. Zaten TÜSAD MYK’sında bir cerrah üye
var, o Göğüs Cerrahisi Camiası ile Koordinasyonu sağlayabilir, dilek, öneri ve
şikayetleri yönetime aktarabilirdi. Zaten Göğüs Hastalıkları Derneklerinde
Göğüs Cerrahlarının varlığı bugüne kadar hep tartışma ve şikayet konusu
olmuştur. Şunu hep kabul ettim. TÜSAD, TTD, ASYOD gibi dernekler birer Göğüs
Hastalıkları Uzmanlık Derneği’dir. Nasıl TGCD Yönetim Kurulu’nda bir tane bile
Göğüs Hastalıkları Uzmanı yoksa ve Göğüs Cerrahisi Kongrelerinde Göğüs
Hastalıkları konuları yok denecek kadar az ise (ki son kongrede TÜSAD Başkanı
Dr. Arzu Mirici, konuyu konuşurken bu ifadeleri yüzüme karşı açıkca söylemiş ve
ben de kendisine hak vermişimdir), Göğüs Hastalıkları Dernekleri de TGCD gibi
davranmakta haklıdır. İki branş arasında dernek bazında “eşit ortaklık” yoktur,
bugüne kadar da ol-a-mamış, gerçekleşmemiştir (mesela TTD, bu söz ve iddia ile
rahmetli Güven Hocamızın ve dolayısıyla Ankara Atatürk Sanatoryumu Göğüs
Cerrahisinin de kuruluşuna destek verip katkı sağlaması ile yola çıkmıştı, ama
yolda herhalde ya bu söz unutuldu ya da bir kaza meydana geldi).
Artık şuna kesin olarak inanıyorum ki, Göğüs Hastalıkları Derneklerinde “Göğüs
Cerrahisi Koordinasyon Kurulu / Çalışma Grubu” gibi bir Koordinasyon Kurulu ya
da Çalışma Grubu kesinlikle olmamalıdır. Aksi halde hem bu tartışmalar bitmez,
hem de Göğüs Cerrahları incinmeye, (hem ağlarım, hem giderim misali) yakınıp
sızlanmaya ve sorunlar da artarak devam eder gider.
Dedim ya, TÜSAD MYK, beni dinlemeye anlamaya bile yanaşmadı, doğrudan
olağanüstü toplanarak tek yanlı, haksız, ideolojik ve adaletsiz biçimde
biletimi (cezamı) kesti. Bu yönetim anlayışı ve zihniyetle, TÜSAD’la yoldaşlık
bitti, yollarımız ayrıldı. Tak sepeti koluna. TÜSAD kendi yoluna, ben kendi
yoluma.
18.11.2017
Prof. Dr. İrfan Yalçınkaya
SON NOT: Bu mektuptaki TÜSAD’la ilgili bütün
söylentiler, görevden alınmamı takip eden dönemde kısa bir süre içinde aynen
vaki oldu ve ben haklı çıktım. Aslında
kongre öncesi ve sırasında duyduğum bütün söylentiler gerçekti. Benim dışımdaki
üyelerin “toplu istifa girişimi” planı, akabinde kongre sonrası dönemde tüzüğün
ilgili maddesine istinaden benim görevime son verilmesi, istifa eden üyelerin
istifalarının işleme konulmayıp kabul edilmemesi ve başlarına uygun bir başkan
bulunup yola devam edilmesi gibi planların hepsi sessiz sedasız ve gizlice,
kapalı kapılar ardında planlanmış ve bilahare de uygulamaya konulmuştu.
Fakat beni asıl üzen ve bu tür işlerden el etek çekmeme yol
açan şey, bu süreç içinde neredeyse yalnız bırakılmam, Göğüs Cerrahisi Camiası
içinde vefalı ve duyarlı az bir topluluk dışında herkesin uzaktan seyredip
umursamamasıdır.
Bir konuya farklı
açılardan bakan, değişik görüşlerin olması normaldir. Fakat normal olmayan,
kapalı ve belirli ortamlarda eleştiri yapan, atıp tutan, mangalda kül bırakmayan
birçok insanın değişik nedenlerle üç maymunu oynamaları ve anlamlı
sessizlikleridir. Vurdumduymazlık, ‘bana neci’lik, “eller ne der, ne düşünür”
endişesi, menfaatlerinden olma korkusu, eski hesaplar, herkeste ve her şeyde
kusur arama ve müzmin muhaliflik olma hastalığı gibi huylar çoğumuzu etkisi
altına almış durumdadır.
Yine de görevden alınmama rağmen, son kongredeki cerrahi kurs
(Vakalar Eşliğinde Göğüs Travması) sunumlarını yeniden düzenleyip diğer
ekleriyle birlikte e-kitap şeklinde hazırlayıp we transfer dosya aktarım
yoluyla 50 ila 100 kişi arasındaki göğüs cerrahisi asistan ve uzmanına
gönderdim.
Çok geçmedi, TÜSAD aldığı bir kararla yeni dönemde yeni
yönetim kurulunda cerrah üye olmamasına karar verdi, Halbuki ben mektubumda
buna da değinmiş ve çözüm önerimi de söylemiştim. Demiştim ki; “…TÜSAD MYK, Göğüs Cerrahisi Koordinasyon Kurulu’nu tümüyle lağvedip
kapatabilirdi. Böylece Göğüs Cerrahisi bir sürü çalışma grubundan herhangi bir
grup olmaktan kurtulur, üyeleri diğer gruplara dağılabilir, dağıtılabilirdi. Bu
aynı zamanda TTD için de örnek teşkil edebilirdi. Mesela ASYOD’da böyle bir
çalışma grubu yoktur. Zaten TÜSAD MYK’sında bir cerrah üye var, o Göğüs
Cerrahisi Camiası ile Koordinasyonu sağlayabilir, dilek, öneri ve şikayetleri
yönetime aktarabilirdi…”. Fakat TÜSAD ne yaptı, tam tersini yaptı. TÜSAD
Yönetim Kurulu’nda yeni dönemde bir cerrah üyeye yer vermediği gibi gelen tepkiler
üzerine TÜSAD Göğüs Cerrahisi Koordinasyon Kurulu’nu lağvetmedi ama bir nev’i
pasifize etti, sıradanlaştırdı. Hatta Çocuk Göğüs Hastalıkları ve Göğüs
Hastalıkları Hemşireliği diye iki yeni koordinasyon kurulu daha kurulmuş. Göğüs
Cerrahisi herhangi bir çalışma grubu olmaktan, koordinasyon kurullarından biri
olmaya doğru evrilmiş o kadar. Şimdi bir göz attım da TÜSAD Göğüs Cerrahisi
Koordinasyon Kurulu sayfası bile büyük ölçüde benim başkan olduğum dönemde
hazırladığım gibi öylece duruyor.
2017 yılında katıldığım
son kongrede dernek başkanı ile bu konuları konuşurken laf arasında bana
demişti ki; “TÜSAD olarak siz göğüs cerrahlarına
derneğimizde faaliyet imkânı tanıyoruz, burs veriyoruz, ilaç şirketlerinin ve
medikal firmaların bize sağladığı koşulsuz?! eğitim desteğinden sizi de
faydalandırıyoruz, daha ne istiyorsunuz?”.
Dedim ya, onca şeyden sonra sesli sedalı “çekildim izzet-i
ikbâl ile bab-ı TÜSAD üyeliğinden”. Zararın neresinden dönülse kârdır. Geçti,
gitti. TÜSAD hikâyem bitti. Bu defter bir daha açılmamacasına kapandı. Her şey
mâzide kaldı.
02.09.2021
Prof. Dr. İrfan Yalçınkaya
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder