2 Nisan 2023 Pazar

SÜREYYAPAŞA NASIL KURTULUR?

SÜREYYAPAŞA NASIL KURTULUR?

 

Baştan söyleyeyim, ‘Asiye bile -bir şekilde- kurtulur’ ama İstanbul Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Cerrahisi Hastanesi’nin müstakil, bütüncül şekilde ve bu haliyle kurtulabilmesi mümkün değildir. ‘Neden ama’ diye soracaklara birkaç yıl önce yazdığım bir yazımda veya kitabımda cevap mahiyetinde demiştim ki; “Belki de Heybeliada gibi Süreyyapaşa Hastanesinin ve diğer Göğüs Hastanelerinin (Sanatoryumların) miyadı doldu, son kullanım tarihleri geçti, kuruluş gayeleri ve işlevleri tamamlandı. Fiziki, tıbbi, bilimsel, idari ve mali açılardan sürdürülebilirlikleri kalmadı. Acizane kanaatim hepsinin zamanla kapanıp bir genel hastane çatısı altına girmeleri ve entegre olmalarıdır, ki vakit geldi de geçiyor bile. (1,2)

Nitekim bu düşüncem yankı bulmuş ya da benzer düşüncelere sahip olanlar da varmış ki, geçtiğimiz yıl Ankara Atatürk Sanatoryumu, karşısındaki Keçiören Eğitim ve Araştırma Hastanesi ile birleşti, entegre oldu, sorun kökünden çözüldü. Aynı akıbet ilk defasında bu tür bir çözüme yanaşmayıp kamuoyu baskısı oluşturarak ilk vartayı atlattıklarını düşünen İstanbul Yedikule ve İzmir Dr. Suat Seren Sanatoryumlarını da beklemektedir. Onlar da yanındaki/yakınındaki genel bir hastane ile entegre olma yoluna gitmek durumunda kalacaklardır, başka bir çıkış, çözüm yolu yoktur.

 

Gelelim Süreyyapaşa Sanatoryumu konusuna. Zira en iyi bildiğim yer burasıdır. Süreyyapaşa’ya adım atışımın 18. Yılı içerisindeyim. 2005 yılı sonunda Göğüs Cerrahisi Klinik Şefi olarak geldiğimde, Cumhuriyet dönemindeki ilk Sanatoryum olan (1924 yılı) Heybeliada birkaç ay önce kapatılmış ve tüm çalışanları, araç gereci ile Süreyyapaşa’ya nakledilmişti. Bu kanaatimce belki gecikmiş ama doğru ve yerinde bir karardı. Sağlık Bakanlığı’nın o sıralar aldığı isabetli kararlardan biri de Üniversiteler hariç tüm hastanelerin (SSK ve diğerleri, 15 Temmuz sonrası da askeri hastaneler) Sağlık Bakanlığı’na devredilmesi, bağlanmasıydı. Heybeliada’nın nakli ile Süreyyapaşa’da birtakım sıkıntı ve sorunlar olmuşsa da bunlar zamanla giderilmiş, daha da güçlenmiş olarak yoluna devam etmiştir. 2011’de hastane başhekimliği görevine atanmam sonrası yıllar önce terkedilen A Blok’tan sonra, D yani Cerrahi Blok’un depreme dayanıksızlık raporu önüme geliverdi. Ve ne yapsam etsem, mücadele etsem de soruna kalıcı ve köklü bir çözüm üretemedim, üretilemedi. Tekrar olmasın diye burada bu hikâyeyi anlatmadan geçmek istiyorum, ilgili ve meraklısı bu süreci anlattığım yazımı okuyabilir. (1)

O yazımda “… Mustafa Kemal Atatürk’ün, Sakarya Meydan Muharebesi sırasında söylediği bir söz vardır. Bu sözden mülhem (ilham alarak) Süreyyapaşa Cerrahi Blok mücadelesi de tabir-i caizse bir nevi muharebe idi. “Hatt-ı (Cerrahi Bloğu) müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır (Süreyyapaşa’dır)”. O savaş (Sakarya) kazanılmıştı. Fakat ne yazık ki, Cerrahi Bloğun (SGCK) boşaltılıp Sultanbeyli Devlet Hastanesi’ne taşındığı gün, bu mücadele çoktan kaybedilmişti. Bu gidişin dönüşü olmayacağını zaten biliyordum, en baştan beri de söylemiştim…” (1) Taşındığımız günden beri dönemin yöneticileri tarafından ‘ha bugün, ha yarın’ diyerek çalışanlar umutlandırılıp teskin edilirken bir de baktık ki aradan 4 yıl geçmiş, 5. Yıla girmişiz. Bırakın dönme ihtimalini, şu anda Süreyyapaşa’nın bir kısmı daha Sultanbeyli’ye naklediliyor.

Devamla demiştim ki, “…A ve D Bloklarının boşaltılıp yıkılmasından sonra Süreyyapaşa Hastanesi’nin kapanmasına bir adım daha yaklaşılmış oldu. D Blok yıkılsa da SGCK sorunu çözülemediği gibi tam bir açmaz ve çıkmaz vaziyette orta yerde duruyor. Ve ayrıca D Blok gibi hastaneye en son ilave edilen eski Meslek Hastalıkları Hastanesi’ni saymaz isek, B ve C Blokları da eski ve sorunlarla malûl durumdadır. Üstelik Süreyyapaşa arazisi vakıf olma yönünden hukuken davalı ve tartışmalı olma durumundan da hâlâ bir türlü kurtulabilmiş değildir…” (1)

O son bir adım araya pandemi girmesi nedeniyle ertelendi, uzadı. Zira pandemi özellikle akciğerleri etkilediği için göğüs hastalıkları ve yoğun bakım yataklarına ihtiyaç vardı. Pandemi geçtikten sonra ihtiyaç kalmasa da bir gündemden düşme hali söz konusu idi ki, beklenmedik bir hadise (K. Maraş merkezli depremler) bu konuyu tekrar gündeme, hem de gündemin en üst sırasına taşıdı ve süreci hızlandırıp sonlandırdı. Hastanenin kalan son iki (B ve C) bloklarının da boşaltılıp başka yerlere taşınması kararı verildi.

 

Bir zamanlar tek ve bir bütün olan hastanenin, dört yıl önce daha sadece Göğüs Cerrahisi Kliniği’nin (SGCK) hastanenin Başıbüyük Yerleşkesi’nden çok uzakta bir hastanede (Sultanbeyli) olması gibi ülkemizde ve belki de dünyada örneği olmayan iki parçalı tuhaf bir durumun daha ötesi gerçekleşti. Hastanenin bir kısmı cerrahinin de bulunduğu Sultanbeyli’ye, bir kısmı yanındaki Marmara Üniversitesi Prof. Dr. Asaf Ataseven Hastanesi’ne ve kalan küçük bir kısmı da bir zamanlar meslek hastalıkları hastanesi iken sonradan Süreyyapaşa’ya bağlanıp ek bina olan yere taşınıyor. Şaka maka değil, üç parçalı bir hastane oluştu.

 

Süreyyapaşa Hastanesi parçalanarak sorun kalıcı ve köklü biçimde çözülmek yerine varlığını yitiriyor, yok oluyor. Böyle çok parçalı bir yapının sürdürülebilme olasılığı yoktur. Zira hem yönetim açısından hem mali hem tıbbi hem eğitim ve hem de akademik açıdan bu durum bin bir türlü içinden çıkılmaz sıkıntı ve sorunlar doğuracaktır. Bu sonuç teorik olarak hastanenin varlığı sürse bile pratikte bir süre sonra hastanenin dağılmasına ve kapanmasına yol açacaktır. Zaten öteden beri çalışanlarına en az döner sermaye katkısı veren hastanelerden biri iken, bundan sonra (ki geçen ay bile çok düşüktü) verebileceği döner sermaye çok azalacak, belki de veremeyecektir. Dört yılı aşkındır Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Kliniklerinin birbirinden çok uzakta oluşu bile iletişimi, asistan ve akademik eğitimi menfi yönde etkilemiştir. Dal hastanesi olan Süreyyapaşa’nın eğitim veren bu iki ana kliniği, bir kuşun iki kanadı mesabesinde iken, bu süreçte uçmakta zorlanan ve devamlı irtifa kaybeden bu kuşun, bu saatten sonra uçması, gökyüzünde süzülmesi, kanat çırpması neredeyse imkansızdır.

 

Süreyyapaşa Hastanesi’nin yoluna devam edebilmesi için Başıbüyük Yerleşkesi içinde uygun bir yerde prefabrik / çelik konstrüksiyon bir geçici binanın yapılmasının da gerçekçi bir çözüm olmadığı kanaatindeyim. Bu ancak yeni bir genel hastane yapılıncaya kadar geçici bir çözüm olabilir. Ne yazık ki şu anda yeni bir hastane projesi için ülkenin içinde bulunduğu ekonomik koşullar elverişli olmadığı gibi seçim sath-ı mailine de girilmiş durumdadır. O halde çözüm için elde hangi seçenekler, çözüm önerilerin var derseniz size olasılık olarak en zayıftan kuvvetliye doğru üç öneri zikretmek ve analiz etmek istiyorum.

 

İlki; Süreyyapaşa Hastanesi’nin tümüyle Marmara Üniversitesi Prof. Dr. Asaf Ataseven Hastanesi’ne taşınmasıdır. Bu pandemi öncesi hastane hizmete açılmadan önce çok kuvvetli bir seçenekti. Fakat Marmara Hastanesi Pendik’teki Sağlık Bakanlığı ile afiliye şekilde kullandığı ana binasına ilaveten bu binayı atıl vaziyetten işler hale getirdikten sonra pandemi döneminde kullanmaya başladı. Sonrasında da başka birimlerini nakletti. Bir ara Sultanbeyli’ndeki Göğüs Cerrahisi Kliniği’nin Süreyyapaşa Hastanesi karşısında olması hasebiyle bu hastanenin bir katına taşınması gündeme gelmişti. Fakat Pendik’te bulunan Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı bu ihtimali bertaraf etmek için apar topar bu ek binaya da yerleşti. Bu nedenle bu seçeneği şu an için çok zayıf hatta imkânsız görüyorum. Ayrıca Marmara Üniversitesi bir Üniversite olması nedeniyle YÖK’e bağlı olup halihazırdaki YÖK Başkanı da bir önceki Marmara Üniversitesi rektörü idi. İlaveten Marmara Üniversitesi’nin şu an Cumhurbaşkanlığı nezdindeki prestiji çok kuvvetlidir. Küçükyalı’daki eski Kenan Evren Kışlasının arazisi Marmara Üniversitesi’ne devredilmiş olup Göztepe Yerleşkesinin oraya taşınması çalışmaları hızla sürmekte olup yerleşkeye “Marmara Üniversitesi RTE Külliyesi” ismi verilmiştir. Süreyyapaşa Hastanesi C Blok’un yanına ihalesi yapılmış ve ödeneği çıkmış iki katlı bir prefabrik Cerrahi Bloğu bile gerçekleştiremezken, Marmara Üniversitesi bırakın o araziyi, Süreyyapaşa Hastanesine bitişik olan arazisini bile birçok yeni bina (Tıp Fakültesi Morfoloji, Diş Hekimliği Fakültesi vs) ile dolduruvermiştir. Bütün bu andığım gerekçelerle bu seçeneğin halihazırdaki koşullarda imkânsız olduğu kanaatindeyim.

 

İkinci seçenek; yeni yapılan Kartal Şehir Hastanesi’ne yani diğer adı ile Dr. Lütfi Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne bir bütün ya da özellikle hekim kadrosu olarak naklidir. Bu sayede Kartal Şehir Hastanesi’nin Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi kadro, vaka sayısı, eğitim ve akademik yönden çok güçlenmiş olacaktır. Her ikisi de Sağlık Bakanlığı’na bağlı eğitim ve araştırma hastanesi olup aynı zamanda Sağlık Bilimleri Üniversitesi (SBÜ) bünyesinde yer alan Sağlık ve Uygulama Merkezi (SUAM)’dır. Fakat bu akla yatkın ve gerçekçi seçeneğin de ilgili hastanenin başhekiminin göğüs cerrahisi uzmanı ve de genel sekreterlik dönemlerinden beri uzun yıllardır görevde ve siyaseten de güçlü olması nedeniyle halihazırda gerçekleşme şansının Marmara Üniversitesi seçeneğinden biraz fazla olsa da şu an için az ve zor olduğunu düşünüyorum.

Her iki seçeneğin de ilerleyen zaman diliminde bazı değişikliklere bağlı olarak gündeme gelip gerçekleşme şansının da olabileceği düşünülebilir.

 

Son seçenek; dört yılı aşkın bir süre önce SGCK’nın taşındığı Sultanbeyli Devlet Hastanesi’ne Süreyyapaşa Hastanesi’nin geri kalanının tamamının taşınmasıdır. Sultanbeyli Hastanesi pekâlâ kolaylıkla Eğitim ve Araştırma Hastanesi (EAH)’ne dönüştürülebilir ve Sağlık Bilimleri Üniversitesi’ne de bir SUAM olarak bağlanabilir. Olmaz demeyin zira yeni açılan tıp fakültelerinde o illerdeki devlet hastaneleri, eğitim ve araştırma hastanesine dönüştürülüp o fakülte ile afiliye olma yoluna gidilmektedir. SBÜ’nin bile tıp fakültesi (öğrenci) ve asistan eğitimi olmayan bazı illerde devlet hastanesi mesabesindeki SUAM’ları mevcuttur (Urfa, Van gibi). Bu sebeple Sultanbeyli Devlet Hastanesi’nin EAH/SUAM olmaması için bir neden yoktur. Sultanbeyli Devlet Hastanesi yeni olup taşınma işlemi için uygundur. Şu an için en iyi ve gerçekçi seçeneğin, çözümün bu olduğu kanaatindeyim. Zaten Süreyyapaşa çalışanları son gelişmelerden sonra hastanenin adına şaka da olsa Süreyya Paşa değil, “Sultan Süreyya” diyorlarmış. Ha bu arada olur da yıllar sonra Süreyyapaşa Başıbüyük arazisi hukuken tartışmalı olmaktan çıkıp o arazinin uygun bir yerinde Maltepe İlçesi için bir genel hastane yapılırsa, o zaman eski yerine yani yuvasına dönmüş olur. Olur mu olmaz mı, ben bilmem Tanrı (Allah) bilir.

 

Bu yazımdaki bütün fikir ve kanaatler eğrisi doğrusu, günahı sevabı ile şahsıma aittir ve muhayyerdir yani alıp almamak, beğenip beğenmemek serbesttir. Aklım erdiğince, tecrübelerimden hareketle bilebildiğim, ulaşabildiğim sonuçları sizinle paylaşmaya çalıştım.  Son sözüm hepimiz ve Süreyyapaşa Hastanesi hakkında hayırlısı ne ise o olsun dileğimdir, duamdır.

 

NOT: Aşağıda ekteki görselde Süreyyapaşa Hastanesi’nin dünden bugüne (1951-2023) 72 yıldaki ahvalini özetlemeye çalıştım. Süreyyapaşa Hastanesi (Arazisi)’nin drone çekim görüntüsünü de 3 nolu kaynak adresinden izleyebilirsiniz.

 

02.04.2023

Prof. Dr. İrfan Yalçınkaya

 

Kaynaklar:

 

1.     Son Mektup, Prof. Dr. İrfan Yalçınkaya, https://www.akademikakil.com/son-mektup/irfanyalcinkaya/

2.     Benim Yolum / Tababet sanatının icrası ile geçen 33 yıl, Prof. Dr. İrfan Yalçınkaya, 2021, Kitapyurdu Doğrudan Yayıncılık, https://www.kitapyurdu.com/kitap/benim-yolum/602498.html

3.     https://profdrirfanyalcinkaya.blogspot.com/2021/11/benim-yolum-tababet-sanat-ile-gecen-33.html



1 yorum:

  1. Süreyyapaşa Hastanesi üçe bölündü demiştim, meğer üç değil dörtmüş. Uyku Laboratuarı da Maltepe Devlet Hastanesi'ne taşınmışmış.

    YanıtlaSil

DR. ÖZLEM ORUÇ’LA SÜREYYAPAŞA’DA 19 YIL

Süreyyapaşa'da tanıdığım, 19 yıllık mesai arkadaşım ve zaman içinde bir nevi ikinci (manevi) kızkardeşim olan Dr. Özlem Oruç'a emekl...