2016 yılı içinde, o vakitler Van YYÜ Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları AD Öğretim Üyesi (şimdilerde Kırşehir Ahi Evran ÜTF Dekanı) olan Prof. Dr. Mustafa Kasım Karahocagil beni aradı. “Hocam, Van Tıp Fakültesi’nin kuruluş yıllarında görev yapan hocalarımızla bir mülakat (röportaj) yapmak istiyoruz. Bu amaçla hazırladığımız on soruluk mülakatımızı yazılı olarak cevaplamanızı rica ediyoruz. Bu cevaplardan oluşan ‘Van’dan Gelip Geçenler’ ismiyle bir kitap hazırlayıp yayınlamak düşüncesindeyiz” dedi. Ben de memnuniyetle kabul ettiğimi ve gerekirse kitapta kullanılmak üzere, aylar boyu süren yoğun bir çalışma sonucu hazırladığım “Bir Zamanlar Van Tıp Fakültesi Dokümanları”nı da kendisiyle paylaşabileceğimi söyledim. Yazılı olarak tevdi edilen soruları cevaplayıp gönderdim. Uzun bir süre bir ses seda gelmeyince kendisini aradığımda da, mali kaynak sorunu nedeniyle kitap yayınlama projesinin akamete uğradığını belirtti. Yıllar sonra o mülakatta hiç olmazsa kendi verdiğim cevapları kendi blogumda paylaşayım dedim. Umarım ilginizi çeker ve faydalı olur.
Kendinizi kısaca tanıtır mısınız?
(doğum tarihi ve yeri, okuduğunuz üniversite, Van’a gelmeden önce çalıştığınız
yerler)
01.1965
tarihinde Ankara İli Kazan İlçesi Fethiye Köyü’nde doğdum. İlk, orta ve lise
eğitimimi Ankara’da tamamladım. Tıp öğrenimime 1982 yılında Ankara Üniversitesi
Tıp Fakültesi’nde başladım ve 31.08.1988 tarihinde tamamladım.
21.11.1988-21.11.1989 tarihleri arasında Ağrı İli Merkez Verem Savaş
Dispanseri’nde bir yıl süre ile zorunlu hizmet yaptım. Eylül 1989 Tıpta
Uzmanlık Sınavı’nı kazanarak Ankara Atatürk Göğüs Hastalıkları ve Göğüs
Cerrahisi Merkezi, Göğüs Cerrahisi Kliniği’nde 11.12.1989 tarihinde uzmanlık
eğitimine başladım. 30.05.1994 tarihinde uzmanlık eğitimini tamamlayıp uzmanlık
belgemi aldım ve aynı klinikte 5.5 ay daha uzman doktor olarak çalıştım.
Kaç yılında ve nasıl Van’a (tıp fakültesine)
geldiniz? (davet? öneri? vs…)
15.11.1994
tarihinde Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahisi Anabilim
Dalı’nda Öğretim Üyesi ve Anabilim Dalı Başkanı olarak göreve başladım.
Uzmanlık eğitimimin bitmesine doğru Klinik Şef Muavinim, uzmanlık sonrası
üniversiteye geçmek isteyip istemediğimi sordu. ‘Van ve Urfa Tıp
Fakültelerinden teklif var’ dedi, düşünmediğimi söyleyip kabul etmedim. Zira
ihtisası bitirince yine Ankara’da ihtisas yaptığım yerde uzman olarak devam
etmek istiyordum. Bu isteğim gerçekleşmeyince Van’a gidip görerek bir karara
varmak istedim. Van Tıp’ın Kurucu Efsane Dekanı Dursun Hoca’yla karşılaşıp
konuşunca kafamdaki soru işaretleri cevaplandı ve Van Tıp’a gitmeye karar
verdim. Uzmanlık sonrası mecburi hizmetimi de yapmak üzere Van Tıp’a başladım
ve 11 yıl görev yaptım.
Buraya gelmeden önceki çalışma
koşullarınız ve sosyo-ekonomik durumunuz nasıldı? (neleri terkedip Van’a
geldiniz?)
Van
Tıp’a gelmeden önce memleketim olan Ankara’da ihtisas yapıyordum. Uzmanlık
öncesi Ağrı’da bir yıl kadar mecburi hizmet yaptığım için, ihtisas sonrası iyi-kötü
kurulu bir düzenim ve alıştığım bir yer olan Ankara’yı bırakıp doğrusu tekrar
bu sefer en Doğu’ya, ta Van’a gitmek benim için kolay bir karar olmadı.
Ekonomik açıdan asistan olduğumdan Ankara’da koşullar iyi değildi.
Geldiğinizde hastane-fakülte ne
durumdaydı? (genel fiziki koşullar, kendi bölümünüz, akademik açıdan)
Van
Tıp’a başladığımda hastane her yönüyle aktif olarak hizmete başlayalı 2-3 ay
olmuştu. İlk ve tek göğüs cerrahı olarak Genel Cerrahi, Beyin Cerrahisi ve
Plastik Cerrahi ile birlikte dört klinik aynı katı paylaşıyorduk, fakat polikliniklerimiz
ayrı idi. İlk başlarda klinikte bir odada hep beraber otururken kısa bir zaman
sonra Öğretim Üyeleri binasındaki odalarımıza taşındık. Göğüs Cerrahisi Kliniği
olarak bir süre sonra Ortopedi, sonra KBB ile ortak serviste çalışırken
ilerleyen zamanlarda acil servisin en üst katındaki müstakil kliniğimize
taşındık.
Hastaların tıp fakültesine ve
doktora bakışı nasıldı?
Hastaların
tıp fakültesine ve doktora bakışı, Van Tıp’ın kurulmasıyla çok değişti
diyebilirim. Daha önce Van’da göğüs cerrahisi vakalarına genel cerrahlar da el
atarlarken, zaman içinde bizim gelişimizle bu durum ortadan kalkmıştır.
Sağlıkta seviye çok yükseldiği ve seçenek-kalite-imkân arttığından hastalar
eski alışkanlıklarını gözden geçirmek zorunda kalmışlardır. Van Tıp’ın
kurumsallaşması, personel kadrosu ve cihaz açısından donanımını zaman içinde
tamamlamasıyla sağlık açısından Van bir nevi çağ atlamıştır diyebilirim. Van
Tıp’ın ilk kuruluş yıllarında ekonomik kaynaklar oldukça kısıtlı idi. Hoca haklı
olarak elindeki kaynakları en verimli şekilde kullanmak istiyordu. İhtiyaç ve
önem sırasına göre malzeme taleplerine öncelik veriyordu. Hiç unutmuyorum bir
defasında “Göğüs Cerrahisi olarak rijit bronkoskopi setine ihtiyacımız var
hocam. Set maliyetli ve işlem de çok kazandıran bir işlem değil ama yabancı
cisim aspirasyonuna müdahale için Van ve etrafında hiçbir sağlık kuruluşu yok,
en yakın yer Erzurum ve Diyarbakır, bu durumda acil şartlarda çaresiz
kalınacak, bir çocuğun hayatına bile değer” deyince Hoca hiç ikiletmeden ve
düşünmeden ‘derhal alalım’ demişti.
Van’da kaldığınız sürede
hekim-akademisyen olarak neler yaptınız? Bu sürede hastanede (fiziki, bilimsel
ve sosyal aktivite) değişim süreci nasıl oldu?
Göğüs
Cerrahisi Anabilim Dalı’nı kurdum, kliniği işler hale getirdim. Doçentlik
yabancı dil imtihanına zaman içinde girmeyi düşünürken, diğer akademisyen
arkadaşlarımın hatta yaşça büyüklerimin dahi sınava aşk ve şevkle
hazırlandıklarını görünce ben de apar topar hazırlandım ve ilk girişte geçtim.
Onların heyecanı ve olağanüstü çabaları beni de her açıdan motive etti. Fakülte
kütüphanesini kurup düzenleyerek işlevsel hale getirdim. Van Tıp Dergisi’nin
yayınlanması sürecinde editör yardımcılığı da dahil yıllarca katkı verdim. Her
fırsatta kongre, sempozyum gibi Van dışındaki bilimsel toplantılara katılmaya
çalıştığım gibi, mesleki bilgi ve görgümü arttırmak amacıyla iki ay Ankara
Tıp’ta, bir ay da Fransa’nın Strasbourg Tıp Fakültesi’nde kendi girişim ve
imkanlarımla gidip çalıştım. Hastane fiziksel açıdan gün geçtikçe geliştiği
gibi, bilimsel ve sosyal açıdan da gelişip serpildi. Hatta hatırlıyorum da
Ankara’da bile fakülte yıllarımda öğrenci olarak elimizde yararlanabileceğimiz
bir Göğüs Cerrahisi Stajı ders notumuz yoktu, öğrencilerin derste tuttukları
ders notlarının fotokopileriyle idare ediyorduk. Van’da ise biz Göğüs Cerrahisi
Anabilim Dalı’ndaki üç öğretim üyesi olarak, Stajda anlattığımız ders notlarını
yazılı hale getirip bir kitap şeklinde Üniversite matbaasında bastırtıp staja
gelen öğrencilere ücretsiz dağıtmıştık. O yıllarda bu uygulama bu ülkede birkaç
değişik istisna dışında mevcut bile değildi. Fakat şu acı gerçeği de itiraf
etmek lazım ki, ülkenin uzak bir köşesinde bir avuç insan bütün olumsuzluklara,
yokluklara, sıkıntılara sabredip göğüs germeye ve bir şeyler yapmaya çalışırken,
ülkedeki koşullar her geçen gün gittikçe zorlaşıyor, ağırlaşıyordu. Bölge zaten
yıllardır çatışma ortamında binbir türlü sorunlar ve sıkıntılarla boğuşurken,
28 Şubat darbesine doğru adım adım giden süreç, aynı zamanda Van Tıp’daki
sorunların, zorlukların üstüne tuz biber ekti, canına okudu, çalışma
ortamındaki barış ve huzur ortamını mahvetti, adeta nefes alamayacak hale
getirdi.
Diğer branşlarla olan akademik
ilişkiniz nasıldı? (konsey, ortak yayın ve diğer akademik faaliyetler)
Diğer
branşlarla olan akademik ilişkimiz fevkalade iyi idi. Zira maddi kaygılar, çok
kazanma tutkusu minimum düzeyde idi. Mesela, göğüs cerrahisi olmama rağmen ihtisasta
yetiştiğim yer itibariyle özofagus cerrahisi konusunda bilgim ve tecrübem
yoktu. Bu konuda genel cerrahi anabilim dalındaki bütün mesai arkadaşlarım
bildikleri her şeyi bana öğrettikleri gibi her zaman yanımda ve yardımcım
oldular. Onları her zaman bana yaptıkları katkı nedeniyle vefa ve minnetle
anarım. Göğüs Hastalıkları ile ortak konsey yaptığımız gibi diğer bütün
branşlarla herhangi bir engel ve sıkıntı yaşamadan güzel ve verimli bir çalışma
ortamında mesai yaptık.
Hastanedeki sosyal koşullarınız
nasıldı?
Hastanede
çok fazla sosyal imkânımız yoktu, fakat öğretim üyeleri binasının son katındaki
dinlenme odasındaki öğle vakitleri çay, kahve eşliğinde sohbet ortamı güzeldi.
Satranç ve masa tenisi (ki ben salona taşınmasını sağladım ve önayak oldum)
müsabakaları görülmeye değerdi, hala güzel anılar belleklerimizde saklıdır.
Hele son yıllarda öğle vakitleri yakın bir fırından herkesin neredeyse sırayla
ısmarladığı dumanı üstünde sıcacık pidelerin, van otlu peyniri ve zeytin
eşliğinde yenmesi insanı hatırladıkça tebessüm ettiren hatıralarındandır.
Zamanla bu alışkanlık Cuma günleri fırında güveçe kadar uzanmış sonradan
öğrendiğim kadarıyla.
Hoca-hasta, hoca-asistan ilişkisi
nasıldı?
Büyük
şehirlerdeki fakülte ve eğitim hastanelerindeki gibi hastaların hocalara
ulaşamaması gibi bir şey yoktu Van Tıp’lı yıllarda ya da en azından ilk
yıllarda böyle idi. Hoca-asistan ilişkisi ise kardeş-ağabey ilişkisinin bir
adım üstünde gibi idi. Van Tıp’ın ilk asistanı, bir genel cerrahi asistanı olup
şu anda İsparta SDÜ’nde kıdemli profesör olarak görev yapmaktadır. O ilk
asistanı Van’a ilk ziyaretimde Dekanımız Dr. Dursun Odabaş’ın odasında Van
Tıp’ta ihtisasa devam etmesi için ikna etmeye çalıştığını dünkü gibi hatırlıyorum. Van Tıp Fakültesi öğrenci, asistan ve öğretim
üyesi açısından başarı ve fedakârlık öyküleri ile doludur. İlkler, sıra dışı
başarı öyküleri, olmaz-olamaz dedirtecek cinsten özveri hikâyeleri kuruluş ve
gelişim yıllarında çok sayıda mevcuttur. Mesela ben toplam dört asistanın
yetişmesine katkıda bulundum. Kongrelere onları götürdüğüm gibi, yaptığım yayın
ve çalışmalara onları da dahil ettim. Uzmanlığı bitirdiklerinde yardımcı
doçentlik için başvuru yapabilecek dosyaları mevcuttu. Şu anda Göğüs Cerrahisi
Anabilim Dalı’nın ilk ve üçüncü asistanları, yine aynı yerde Doçent
(halihazırda ikisi de profesör ve biri de Dekan) öğretim üyesi olarak göreve
devam etmekte ve anabilim dalındaki tüm görevleri yürütmektedirler.
Çalışma saati ve çalışma düzeniniz
nasıldı?
Çalışma
saati kavramı en azından biz öğretim üyeleri için pek geçerli değildi.
İşyerimiz sanki ikinci bir evimiz gibiydi. Hafta içi geç saatlere kadar
hastanede kaldığımız gibi hafta sonları çalışmak için hastaneye geldiğimde birçok
arkadaşımı hastanede bulurdum. Cerrah olduğumuz için bizde mesai kavramı zaten
çok farklıdır. Gece yarısı çıkıp gelmek zorunda olduğumuz gibi hafta sonu,
bayram falan bizim için bir yere kadar bir anlam ifade eder. O günkü yapılması
gerekenleri bitirmeden eve gidemeyeceğiniz gibi, Van’da ilk yıllar asistanım da
yoktu ve tek başıma çoğu zaman travmalı bir hastanın konsültasyonu için bile hiçbir
ücret talebinde bulun-a-madan defalarca hastaneye gidip gelmek zorunda kaldığım
durumlar oldukça fazla idi. Bir keresinde gecenin bir vakti bir ameliyat için
hastaneye gidip eve dönüşümde sokakta başıboş dolaşan köpek sürülerinin
muhtemel saldırı tehlikesinden korunmak için arabamı apartmanın giriş kapısının
tam önüne park edip hızla eve koştuğumu hatırlıyorum. Sabahları bazen işe biraz
geç gittiğim de oluyordu. Bir gün önüme bir yazı geldi (bu yazı birçok
arkadaşımıza da gelmiş, sonradan öğrendim), ‘hastaneye geç geldiğimin tespit edildiğini,
bu hususta daha dikkatli olmamız gerektiği’ belirtiliyordu. Dekanımız Dr.
Dursun Odabaş imzalı bu yazı için Hocaya öğretim üyeleri binası koridorunda
tesadüf edince niye böyle bir yazı yazdığını sordum. Mesai saatlerinin belli olduğunu
söyledi. “Ben düz bir memur değilim, sekiz-beş arasına sıkıştırılamam, mesai
saati dışında da, gece gündüz, hafta sonu bayram demeden gelmek durumunda olan
bir öğretim üyesiyim, cerrahım dedim, mesaiye ne zaman geldiğimi
denetliyorsunuz, ne zaman gittiğimi ve mesai dışı gelişlerimin farkın mısınız”
dedim. “Mesai saati dışında istediğiniz zaman gelip gidebilirsiniz” dedi
kızarak fakat bir daha da bu mesai saati konusunu gündeme bile getirmedi. O
bize kızsa da, biz ona sitem etsek de zaman zaman, o bizi, biz onu severdik.
Odasına, makamına bu kadar rahat girilebilen, her şeyi ama her şeyi rahatlıkla
konuşabildiğiniz bir başka Dekan, Hoca bulmanız bu ülkede hele o yıllarda öyle
hiç de kolay değildi inanın, hatta bugün bile.
04.03.2017
Prof.
Dr. İrfan YALÇINKAYA
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder