2 Mayıs 2021 Pazar

BİR MÜLAKAT [‘Van’dan Gelip Geçenler’den Dr. İrfan Yalçınkaya ile On Soru On Cevap]

2016 yılı içinde, o vakitler Van YYÜ Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları AD Öğretim Üyesi (şimdilerde Kırşehir Ahi Evran ÜTF Dekanı) olan Prof. Dr. Mustafa Kasım Karahocagil beni aradı. “Hocam, Van Tıp Fakültesi’nin kuruluş yıllarında görev yapan hocalarımızla bir mülakat (röportaj) yapmak istiyoruz. Bu amaçla hazırladığımız on soruluk mülakatımızı yazılı olarak cevaplamanızı rica ediyoruz. Bu cevaplardan oluşan ‘Van’dan Gelip Geçenler’ ismiyle bir kitap hazırlayıp yayınlamak düşüncesindeyiz” dedi. Ben de memnuniyetle kabul ettiğimi ve gerekirse kitapta kullanılmak üzere, aylar boyu süren yoğun bir çalışma sonucu hazırladığım “Bir Zamanlar Van Tıp Fakültesi Dokümanları”nı da kendisiyle paylaşabileceğimi söyledim. Yazılı olarak tevdi edilen soruları cevaplayıp gönderdim. Uzun bir süre bir ses seda gelmeyince kendisini aradığımda da, mali kaynak sorunu nedeniyle kitap yayınlama projesinin akamete uğradığını belirtti. Yıllar sonra o mülakatta hiç olmazsa kendi verdiğim cevapları kendi blogumda paylaşayım dedim. Umarım ilginizi çeker ve faydalı olur.

Kendinizi kısaca tanıtır mısınız? (doğum tarihi ve yeri, okuduğunuz üniversite, Van’a gelmeden önce çalıştığınız yerler)

01.1965 tarihinde Ankara İli Kazan İlçesi Fethiye Köyü’nde doğdum. İlk, orta ve lise eğitimimi Ankara’da tamamladım. Tıp öğrenimime 1982 yılında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde başladım ve 31.08.1988 tarihinde tamamladım. 21.11.1988-21.11.1989 tarihleri arasında Ağrı İli Merkez Verem Savaş Dispanseri’nde bir yıl süre ile zorunlu hizmet yaptım. Eylül 1989 Tıpta Uzmanlık Sınavı’nı kazanarak Ankara Atatürk Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Merkezi, Göğüs Cerrahisi Kliniği’nde 11.12.1989 tarihinde uzmanlık eğitimine başladım. 30.05.1994 tarihinde uzmanlık eğitimini tamamlayıp uzmanlık belgemi aldım ve aynı klinikte 5.5 ay daha uzman doktor olarak çalıştım.

Kaç yılında ve nasıl Van’a (tıp fakültesine) geldiniz? (davet? öneri? vs…)

15.11.1994 tarihinde Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı’nda Öğretim Üyesi ve Anabilim Dalı Başkanı olarak göreve başladım. Uzmanlık eğitimimin bitmesine doğru Klinik Şef Muavinim, uzmanlık sonrası üniversiteye geçmek isteyip istemediğimi sordu. ‘Van ve Urfa Tıp Fakültelerinden teklif var’ dedi, düşünmediğimi söyleyip kabul etmedim. Zira ihtisası bitirince yine Ankara’da ihtisas yaptığım yerde uzman olarak devam etmek istiyordum. Bu isteğim gerçekleşmeyince Van’a gidip görerek bir karara varmak istedim. Van Tıp’ın Kurucu Efsane Dekanı Dursun Hoca’yla karşılaşıp konuşunca kafamdaki soru işaretleri cevaplandı ve Van Tıp’a gitmeye karar verdim. Uzmanlık sonrası mecburi hizmetimi de yapmak üzere Van Tıp’a başladım ve 11 yıl görev yaptım.

Buraya gelmeden önceki çalışma koşullarınız ve sosyo-ekonomik durumunuz nasıldı? (neleri terkedip Van’a geldiniz?)

Van Tıp’a gelmeden önce memleketim olan Ankara’da ihtisas yapıyordum. Uzmanlık öncesi Ağrı’da bir yıl kadar mecburi hizmet yaptığım için, ihtisas sonrası iyi-kötü kurulu bir düzenim ve alıştığım bir yer olan Ankara’yı bırakıp doğrusu tekrar bu sefer en Doğu’ya, ta Van’a gitmek benim için kolay bir karar olmadı. Ekonomik açıdan asistan olduğumdan Ankara’da koşullar iyi değildi.

Geldiğinizde hastane-fakülte ne durumdaydı? (genel fiziki koşullar, kendi bölümünüz, akademik açıdan)

Van Tıp’a başladığımda hastane her yönüyle aktif olarak hizmete başlayalı 2-3 ay olmuştu. İlk ve tek göğüs cerrahı olarak Genel Cerrahi, Beyin Cerrahisi ve Plastik Cerrahi ile birlikte dört klinik aynı katı paylaşıyorduk, fakat polikliniklerimiz ayrı idi. İlk başlarda klinikte bir odada hep beraber otururken kısa bir zaman sonra Öğretim Üyeleri binasındaki odalarımıza taşındık. Göğüs Cerrahisi Kliniği olarak bir süre sonra Ortopedi, sonra KBB ile ortak serviste çalışırken ilerleyen zamanlarda acil servisin en üst katındaki müstakil kliniğimize taşındık.

Hastaların tıp fakültesine ve doktora bakışı nasıldı?

Hastaların tıp fakültesine ve doktora bakışı, Van Tıp’ın kurulmasıyla çok değişti diyebilirim. Daha önce Van’da göğüs cerrahisi vakalarına genel cerrahlar da el atarlarken, zaman içinde bizim gelişimizle bu durum ortadan kalkmıştır. Sağlıkta seviye çok yükseldiği ve seçenek-kalite-imkân arttığından hastalar eski alışkanlıklarını gözden geçirmek zorunda kalmışlardır. Van Tıp’ın kurumsallaşması, personel kadrosu ve cihaz açısından donanımını zaman içinde tamamlamasıyla sağlık açısından Van bir nevi çağ atlamıştır diyebilirim. Van Tıp’ın ilk kuruluş yıllarında ekonomik kaynaklar oldukça kısıtlı idi. Hoca haklı olarak elindeki kaynakları en verimli şekilde kullanmak istiyordu. İhtiyaç ve önem sırasına göre malzeme taleplerine öncelik veriyordu. Hiç unutmuyorum bir defasında “Göğüs Cerrahisi olarak rijit bronkoskopi setine ihtiyacımız var hocam. Set maliyetli ve işlem de çok kazandıran bir işlem değil ama yabancı cisim aspirasyonuna müdahale için Van ve etrafında hiçbir sağlık kuruluşu yok, en yakın yer Erzurum ve Diyarbakır, bu durumda acil şartlarda çaresiz kalınacak, bir çocuğun hayatına bile değer” deyince Hoca hiç ikiletmeden ve düşünmeden ‘derhal alalım’ demişti.

Van’da kaldığınız sürede hekim-akademisyen olarak neler yaptınız? Bu sürede hastanede (fiziki, bilimsel ve sosyal aktivite) değişim süreci nasıl oldu?

Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı’nı kurdum, kliniği işler hale getirdim. Doçentlik yabancı dil imtihanına zaman içinde girmeyi düşünürken, diğer akademisyen arkadaşlarımın hatta yaşça büyüklerimin dahi sınava aşk ve şevkle hazırlandıklarını görünce ben de apar topar hazırlandım ve ilk girişte geçtim. Onların heyecanı ve olağanüstü çabaları beni de her açıdan motive etti. Fakülte kütüphanesini kurup düzenleyerek işlevsel hale getirdim. Van Tıp Dergisi’nin yayınlanması sürecinde editör yardımcılığı da dahil yıllarca katkı verdim. Her fırsatta kongre, sempozyum gibi Van dışındaki bilimsel toplantılara katılmaya çalıştığım gibi, mesleki bilgi ve görgümü arttırmak amacıyla iki ay Ankara Tıp’ta, bir ay da Fransa’nın Strasbourg Tıp Fakültesi’nde kendi girişim ve imkanlarımla gidip çalıştım. Hastane fiziksel açıdan gün geçtikçe geliştiği gibi, bilimsel ve sosyal açıdan da gelişip serpildi. Hatta hatırlıyorum da Ankara’da bile fakülte yıllarımda öğrenci olarak elimizde yararlanabileceğimiz bir Göğüs Cerrahisi Stajı ders notumuz yoktu, öğrencilerin derste tuttukları ders notlarının fotokopileriyle idare ediyorduk. Van’da ise biz Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı’ndaki üç öğretim üyesi olarak, Stajda anlattığımız ders notlarını yazılı hale getirip bir kitap şeklinde Üniversite matbaasında bastırtıp staja gelen öğrencilere ücretsiz dağıtmıştık. O yıllarda bu uygulama bu ülkede birkaç değişik istisna dışında mevcut bile değildi. Fakat şu acı gerçeği de itiraf etmek lazım ki, ülkenin uzak bir köşesinde bir avuç insan bütün olumsuzluklara, yokluklara, sıkıntılara sabredip göğüs germeye ve bir şeyler yapmaya çalışırken, ülkedeki koşullar her geçen gün gittikçe zorlaşıyor, ağırlaşıyordu. Bölge zaten yıllardır çatışma ortamında binbir türlü sorunlar ve sıkıntılarla boğuşurken, 28 Şubat darbesine doğru adım adım giden süreç, aynı zamanda Van Tıp’daki sorunların, zorlukların üstüne tuz biber ekti, canına okudu, çalışma ortamındaki barış ve huzur ortamını mahvetti, adeta nefes alamayacak hale getirdi.

Diğer branşlarla olan akademik ilişkiniz nasıldı? (konsey, ortak yayın ve diğer akademik faaliyetler)

Diğer branşlarla olan akademik ilişkimiz fevkalade iyi idi. Zira maddi kaygılar, çok kazanma tutkusu minimum düzeyde idi. Mesela, göğüs cerrahisi olmama rağmen ihtisasta yetiştiğim yer itibariyle özofagus cerrahisi konusunda bilgim ve tecrübem yoktu. Bu konuda genel cerrahi anabilim dalındaki bütün mesai arkadaşlarım bildikleri her şeyi bana öğrettikleri gibi her zaman yanımda ve yardımcım oldular. Onları her zaman bana yaptıkları katkı nedeniyle vefa ve minnetle anarım. Göğüs Hastalıkları ile ortak konsey yaptığımız gibi diğer bütün branşlarla herhangi bir engel ve sıkıntı yaşamadan güzel ve verimli bir çalışma ortamında mesai yaptık.

Hastanedeki sosyal koşullarınız nasıldı?

Hastanede çok fazla sosyal imkânımız yoktu, fakat öğretim üyeleri binasının son katındaki dinlenme odasındaki öğle vakitleri çay, kahve eşliğinde sohbet ortamı güzeldi. Satranç ve masa tenisi (ki ben salona taşınmasını sağladım ve önayak oldum) müsabakaları görülmeye değerdi, hala güzel anılar belleklerimizde saklıdır. Hele son yıllarda öğle vakitleri yakın bir fırından herkesin neredeyse sırayla ısmarladığı dumanı üstünde sıcacık pidelerin, van otlu peyniri ve zeytin eşliğinde yenmesi insanı hatırladıkça tebessüm ettiren hatıralarındandır. Zamanla bu alışkanlık Cuma günleri fırında güveçe kadar uzanmış sonradan öğrendiğim kadarıyla.

Hoca-hasta, hoca-asistan ilişkisi nasıldı?

Büyük şehirlerdeki fakülte ve eğitim hastanelerindeki gibi hastaların hocalara ulaşamaması gibi bir şey yoktu Van Tıp’lı yıllarda ya da en azından ilk yıllarda böyle idi. Hoca-asistan ilişkisi ise kardeş-ağabey ilişkisinin bir adım üstünde gibi idi. Van Tıp’ın ilk asistanı, bir genel cerrahi asistanı olup şu anda İsparta SDÜ’nde kıdemli profesör olarak görev yapmaktadır. O ilk asistanı Van’a ilk ziyaretimde Dekanımız Dr. Dursun Odabaş’ın odasında Van Tıp’ta ihtisasa devam etmesi için ikna etmeye çalıştığını dünkü gibi hatırlıyorum.  Van Tıp Fakültesi öğrenci, asistan ve öğretim üyesi açısından başarı ve fedakârlık öyküleri ile doludur. İlkler, sıra dışı başarı öyküleri, olmaz-olamaz dedirtecek cinsten özveri hikâyeleri kuruluş ve gelişim yıllarında çok sayıda mevcuttur. Mesela ben toplam dört asistanın yetişmesine katkıda bulundum. Kongrelere onları götürdüğüm gibi, yaptığım yayın ve çalışmalara onları da dahil ettim. Uzmanlığı bitirdiklerinde yardımcı doçentlik için başvuru yapabilecek dosyaları mevcuttu. Şu anda Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı’nın ilk ve üçüncü asistanları, yine aynı yerde Doçent (halihazırda ikisi de profesör ve biri de Dekan) öğretim üyesi olarak göreve devam etmekte ve anabilim dalındaki tüm görevleri yürütmektedirler.

Çalışma saati ve çalışma düzeniniz nasıldı?

Çalışma saati kavramı en azından biz öğretim üyeleri için pek geçerli değildi. İşyerimiz sanki ikinci bir evimiz gibiydi. Hafta içi geç saatlere kadar hastanede kaldığımız gibi hafta sonları çalışmak için hastaneye geldiğimde birçok arkadaşımı hastanede bulurdum. Cerrah olduğumuz için bizde mesai kavramı zaten çok farklıdır. Gece yarısı çıkıp gelmek zorunda olduğumuz gibi hafta sonu, bayram falan bizim için bir yere kadar bir anlam ifade eder. O günkü yapılması gerekenleri bitirmeden eve gidemeyeceğiniz gibi, Van’da ilk yıllar asistanım da yoktu ve tek başıma çoğu zaman travmalı bir hastanın konsültasyonu için bile hiçbir ücret talebinde bulun-a-madan defalarca hastaneye gidip gelmek zorunda kaldığım durumlar oldukça fazla idi. Bir keresinde gecenin bir vakti bir ameliyat için hastaneye gidip eve dönüşümde sokakta başıboş dolaşan köpek sürülerinin muhtemel saldırı tehlikesinden korunmak için arabamı apartmanın giriş kapısının tam önüne park edip hızla eve koştuğumu hatırlıyorum. Sabahları bazen işe biraz geç gittiğim de oluyordu. Bir gün önüme bir yazı geldi (bu yazı birçok arkadaşımıza da gelmiş, sonradan öğrendim), ‘hastaneye geç geldiğimin tespit edildiğini, bu hususta daha dikkatli olmamız gerektiği’ belirtiliyordu. Dekanımız Dr. Dursun Odabaş imzalı bu yazı için Hocaya öğretim üyeleri binası koridorunda tesadüf edince niye böyle bir yazı yazdığını sordum. Mesai saatlerinin belli olduğunu söyledi. “Ben düz bir memur değilim, sekiz-beş arasına sıkıştırılamam, mesai saati dışında da, gece gündüz, hafta sonu bayram demeden gelmek durumunda olan bir öğretim üyesiyim, cerrahım dedim, mesaiye ne zaman geldiğimi denetliyorsunuz, ne zaman gittiğimi ve mesai dışı gelişlerimin farkın mısınız” dedim. “Mesai saati dışında istediğiniz zaman gelip gidebilirsiniz” dedi kızarak fakat bir daha da bu mesai saati konusunu gündeme bile getirmedi. O bize kızsa da, biz ona sitem etsek de zaman zaman, o bizi, biz onu severdik. Odasına, makamına bu kadar rahat girilebilen, her şeyi ama her şeyi rahatlıkla konuşabildiğiniz bir başka Dekan, Hoca bulmanız bu ülkede hele o yıllarda öyle hiç de kolay değildi inanın, hatta bugün bile.

04.03.2017

Prof. Dr. İrfan YALÇINKAYA



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

YOUTUBE KANALIM VE OYNATMA LİSTELERİ

21 Mart 2015’de oluşturup ilk videoyu (Kliniğin 14 Mart Programı nedeniyle davet ettiğim Şair-Yazar Metin Önal Mengüşoğlu’nun konuşması sıra...